***
21.02.2008
Zamanlama
Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Siyasal İslam’ın karanlık dehlizlerinde...
Tek ışık
Atatürkçülüğü
Katletme Partisi’nin
ampulünden saçılıyor
gibi. Bu ampulün o kadar
loş bir ışığı var ki insan ancak burnunun ucunu görebiliyor.
Siyasal İslam’ın Cumhurbaşkanı
tam Türk Silahlı kuvvetlerinin kara harekâtına başladı günün
ertesi Anayasa değişikliğini onaylıyor. Zamanlama o kadar ilginç
ki tüm dikkatler harekâta kilitlenmişken bu değişiklik sıcağı,
sıcağına arada kaynatılmak isteniyor. Bu bağlamda sözlerime
devam etmeden:
Allah tüm Mehmetçiklerimizi,
anne, babalarının ve onları sevenlerin yüzü suyu hürmetine
korusun. Evlerine sağ salim dönmelerini nasip etsin.
Kemalist rejimi değiştirme
çabaları adım, adım sessiz ve sinsice izleniyor.
Bilmem hatırlıyor musunuz bir
hocaları vardı, hani soruyordu: „ …kanlı mı olacak, kansız mı?“
diye.
Ancak devrimler öyle sesiz ve
sinsice gerçekleştirilemez. Eninde sonunda oluk, oluk kan akar.
-
Devrimin siyasal sözlük
anlamı:
-
Yerleşik toplumsal düzeni
değiştirme ve yeniden biçimlendirme…
TSK ülkenin sürüklendiği meçhulün
farkında olduğunu usulünce ifade etmiştir.
Türk İslam Cumhuriyeti son
Atatürk milliyetçisi ölmeden asla gerçekleşemeyecek bir hayal
kalacak.
***
24.02.2008
Ne mutlu
Türküm diyene
Ama
Atatürk İlke ve İnkılâplarından verilen her taviz, taviz
getirecektir. Kılık kıyafetle başladık bakalım neyle devam
edilecek.
***
25.02.2008
Referansı
İslam
Bu kadar
akılı adama, bu kadar akılsız iş yapmak yakışıyor mu?
-
Siyasal
İslam’ın
simgesi Türbana, babaanne
formülü başka bir deyişle Gata fiyongu formülü.
Pardon, insanla dalgamı geçiyorsunuz?
-
Kızılca kıyametler koptu niçin? Siyasal
İslam’ın Cumhurbaşkanı Türbanı onaylarken
-
“… Bir kısım insanın endişelerini giderecek düzenleme…”
diye açıklama yapıyor. Bu “bir kısım insan” laik,
çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı. Başka bir
tabirle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılâplarına
gönülden bağlı “bir kısım insan”.
Atatürk‘ü sevmeyebilirsiniz, Atatürk ve arkadaşlarına
kendinizi borçlu his etmeyebilirsiniz. Atatürk’ün
hedeflerini ve düzenini benimseyemeyebilirsiniz ama sizin
foyanızda eninde sonunda meydana çıkacak. Unutmayın
kendinizi en güçlü his ettiğiniz an, en zayıf olduğunuz
andır ve biz yine geleceğiz. İşsizlik, yolsuzluk, adam
kayırma ve hayat pahalılığı had safhada.
***
26.02.2008
Yaşlı
gözler
-
Tüm şehitlerimizi Allah rahmet eylesin. Ailelerini içten
gelen en derin saygıyla anıyorum. Allah yardımcınız olsun,
gönlüm sizlerle…
-
Keşke doğru kelimeleri bulabilsem de içimdekilerini
satırlara dökebilsem. Allah tüm Mehmetçiklerimizi korusun.
Dualarımız sizlerle.
***
27.02.2008
Sulu Götürüp Susuz Getirmek
-
Bazı kesimler çok şaşırmış görünüyor.
Mutabakata
uymuyorlarmış. Neden bu kadar şaşırdınız? Bu adamların ne
denli içten pazarlıklı olduklarını yeni mi öğreniyorsunuz?
-
Hani bir gazeteleri var ücretsiz dağıtılıyor, Zaman diye.
Zaman ı tersten okuyun. Şaşırdınız mı?
***
İçim yanıyor!
Ailem adına ve eminim bizim gibi
milyonların içi yanıyor, şehitlerimize Allahtan rahmet,
ailelerine sabır diliyorum. Üzüntümü ifade etmek için kelimeler
yetmiyor.
***
28.02.2008
İkindiden akşama gör neler gelir
başına
Mehmetçiğimiz vatan uğruna can
verirken böyle şeylerle uğraşmak abes geliyor ama…
Hükümet inşallah – maşallahla uğrasa dursun. RTE zamanında “Biz
Partilerin değil, düzenin alternatifiyiz bu düzen 70 yıldır
kadınlarımızı fahişe erkeklerimizi de deyyus yapmıştır. 1.5
milyarlık İslam âlemi Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını
bekliyor. Kalkacağız, ışıklar göründü, kıyam (ayaklanma)
başlayacak…” derken, Mehmetçiğimiz ve güvenlik
görevlilerimiz her gün bu vatan uğruna can versin.
Günlerden beri İrticacı
sitelerini inceliyorum. Mesleğim gereği karşıtımı küçümsememeyi
örgendim. Hackerlerle uğraşmak, güvenliği sağlamak kolay
değildir. Dünya düzeni sevgi ve korku kuramları üzerine
kurulmuştur. Hele ilk sevgili hayat boyunca unutulmaz. Anaya,
babaya, kardeşe olan sevgi vardır. Karşıt cinse olan aşk zaman,
zaman hoş bir duygu seli oluşturur, bazense çok acı verir. Evlat
sevgisi bambaşkadır. Ama bir sevgi vardır ki hiç bir şeyle
karşılaştırılamaz. Vatan sevgisi. Bu uğurda aşk misali can alır,
can verirsin.
Bir hatırlayın bu Cumhuriyet
neyliklerle kuruldu. Yokluklar içinde kimlere karşı savaş
verildi ve kazanıldı. Kürt’ü, Türk’ü, Ermeni’si ve daha niceleri
bu vatan uğruna can verdi, veriyor. Her gün içimize kor alevler
düşerek izliyoruz şehit düşen vatan evlatlarını. Türkiye’mizin
her köşesinden. Bunların hepsi öz be öz bu ulusun evladı. Etnik
köken gözetmeksizin. Maalesef her milletin içinden
işbirlikçi,
hain, vatan düşmanları çıkıyor. Bu kendini bilmezler yüzünden
yüzyılların verdiği kardeşlik, birliktelik feda edilebilirimi?
Bir ulus, bir vatan, bir bayrak!
Sen Kürt sün, Ermeni sin, ben
Türk. Sen Hıristiyansın, Yahudi’sin, ben Müslüman’ım. Ne fark
eder?
Önce insan. Önemli olan önce
insan olmamız değil mi? Ortak paydalarımızın olması değil mi?
Beş parmağın, beşi bir mi dir?
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti adına ve bu
millet
in
yüzyıllar boyunca oluşturmuş olduğu devlet geleneklerine aykırı
olarak iktidardaki hükümet, söylemimi mazur görün, Mahalle
karısı (Terbiyesi kıt, kavgacı kadın) edası ile
bu devleti yönetiyor. Yerleşik düzen ile
kavga, Muhalefetle (varsa) kavga, Kurumlarla Kavga…
Neyse,
biz
birbirimizi yiye duralım eloğlu da boş
durmuyor. Tavsiye ederim. İngilizceniz yeterli ise “turkey”
yazın okuyun ve…
-
Council on Foreign Relations
-
http://www.cfr.org/index.html
-
-
National Security Agency
-
http://www.nsa.gov/
-
-
National
Security
Council
-
http://www.whitehouse.gov/nsc/
-
-
Defense Intelligence Agency
-
http://www.dia.mil/
-
-
Resmi site değil ama bilgi edinmek için:
-
http://www.bilderberg.org/
-
-
International Monetary Fund
-
http://www.imf.org/external/index.htm
-
http://dsbb.imf.org/Applications/web/dsbbhome/
-
-
Center for Strategic and International Studies
-
http://www.csis.org/
... Rahvan giden atın …ku
seyrek düşer misali.
***
«Mahalle»nin falına bakalım
Bir kelime birdenbire çok kullanılmaya başlarsa, açar bir
sözlüğe bakarım. Anlamını bilsem de bakarım. Bu kelimeyle
dilimiz deyimler yapmış mı, diye... Mesellerde kullanılmış mı,
diye...
Merak ettiğim nedir bilir misiniz? Bir halk atasözlerinde,
deyimlerde kullanacağı kelimeleri, şairin dizelerinde
kullandıkları gibi, anlamını ve sesini sevdiği kelimelerden
seçer. Deyimde yerine oturmadıysa, zamanla ondan vazgeçip yerine
bir başka kelimeyi yerleştiren de halktır. Bu ameliye bazen
asırlar sürer...
Ve bu yüzdendir ki ben, deyimleri, meselleri hiç değiştirmeden,
aynen kullanmaya özen gösteririm. Bu mahalle baskısı deyişi
yüzünden, mahalle kelimesine de baktım.
Bir meselde kullanılışına rastlamadım. (İyiye işaret değildir.)
Deyimlerde de severek, benimseyerek, saygı duyarak kullanılmışa
pek benzemiyor. Gelin bir de birlikte bakalım!
-
Mahalle baskını (Yabancı bir erkek girdi ihbarı üzerine,
polis, bekçi, muhtar ve imamın eve girerek suçüstü
yapmaları).
-
Mahalle çapkını (Beceriksiz çapkın).
-
Mahalle çocuğu (Sokakta gezen, iyi terbiye almamış çocuk).
-
Mahalle kabadayısı (Koruyucu tavırlı, gözü pek mahalleli).
-
Mahalle kahvesi gibi (Kalabalık, gürültülü, havasız yer).
-
Mahalle karısı (Terbiyesi kıt, kavgacı kadın).
-
Mahalleyi ayağa kaldırmak (Aşırı gürültü ederek etrafı
velveleye vermek).
-
Mahalle-i hâmûşan (Sessizler mahallesi. Mecazî anlamıyla,
mezarlık).
-
Kenar mahalle (Merkeze uzak, fakir semtleri).
-
Yedi mahalle (Cümle âlem, bütün herkes).
Nasıl bir baskısı olabilir ki?
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=234091
***
29.02.2008
Kahpe kurşun
***
Bir kez daha bu hükümete ve
icraatlarına inanmamak durumundayım
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Rektörlerini aldıkları karadan dolayı canı gönülden kutlarım.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'a
inceleme başlattı. YÖK
Yasası gereği Özcan hakkında soruşturma başlatılabilmesi için
Milli Eğitim Bakanı'nın izni gerekiyor. Savcılık, ilk
incelemenin ardından suç unsuruna rastlarsa Özcan için Milli
Eğitim Bakanı'ndan soruşturma izni isteyecek. Çelik buna izin
verir mi sizce?
***
01.03.2008
Sağduyu
Dün beyin felci geçirmediğime
şaşıyorum. Amerika, Hükümet, karşılıklı beyanlar ve TSK. Bu
konuda yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Ama şunları da yazmadan
geçemeyeceğim:
Türk
Silahlı Kuvvetleri hiç bir şekilde yıpratılmamalı.
Önce Irak’ın kukla yetkililerinden TSK Irak’tan çekiliyor
haberleri özel medyada yankılandı, bir ara dinlediğim TRT FM den
bu gibi açıklamaları ciddiye almayın dendi. Bunu ardı arkası
bitmeyen çelişkili haberler izledi. Öğleden sonra Genel
Kurmaydan resmi açıklama geldi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “hükümetinden”
tık yok. Yorum yapmayı doğru bulmuyorum dedim çünkü ne siz
ne ben “perde arkasında” neler dönüyor bilemeyiz.
Bilmediğimiz konularda fikir yürütmek beyhude zaman israfıdır ve
kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Ancak > her zaman ki gibi < sivil
yetkililer (hükümet diyemeyeceğim çünkü bu insanları ciddiyetsiz
buluyorum) tatmin edici bir açıklama bile yapma zahmetinde
bulunmuyorlar.
Zaten sonradan gün ışığına
çıktığı gibi kendileri için de beklenmedik bir gelişmeydi. Yoksa
neden RTE önceden hazırlatmış olduğu halka sesleniş konuşmasını
erteleyip yeniden çektirsin.
Türk Silahlı Kuvvetleri,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ordusudur ve sivil idareye
bağlı bir kurumdur. Sivil irade devlet politikasını belirler ve
askerler için bir çerçeve çizer. Askere yürü der, asker yürür.
Git der, asker gider. Gel der, asker gelir. Asker bu çerçeve
içerisinde bağımsız hareket eder. Genelkurmay şüphesiz kendi
operasyonlarını kendisi planlar.
Bizim sivil yetkililer hangi işe
başlarsalar başlasınlar bir şekilde ellerine yüzlerine
bulaştıramadan edemiyorlar. Dikkat edin farkına varacaksınızdır.
Yaptıkları hiç bir işi neticelendiremiyorlar. Bir kaç örnek
sıralayalım:
-
-
Sağlık reformu
-
-
AB
-
-
Sözüm ona ekonomik atılımlar. Onun için
TÜSİAD
işsizlik artıyor önlem
-
alınması gerek diye açıklama yapma gereği duyuyor.
-
-
Türban
-
-
K. Irak teskeresi
-
-
vs., vs...
TBMM den teskere çıktı bekle,
bekle…
Sonra sivil iradeden bir
açıklama: “…yetki TSK da dır…”
Demokrasilerde yetki ve
sorumluluk her zaman sivil iradededir.
Sivil yetkililer Devlet idaresini
de bir şekilde ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Yasamada olduğu
gibi yürütmede de spastik felç yaşanıyor. Daha fazla yorum
yapmadan somut verilerle devam edelim:
Önce her şekilde askeri yıpratma
çabaları. Ardından ağır tahrikler, çok beklediler asker darbe
yapar diye. Asker tuzağa düşmedi. Elbette asker gerekirse sivil
çerçeve içerisinde kendi savunmasını kendisi yapabilir. Ama buna
gerek kalmadan Atatürk milliyetçileri olarak böyle bir ortam
yaratılmasına müsaade etmememiz lazım.
Ben
ne sizlerdenim, ne onlardan, nede ötekilerinden. Ben önce
Allaha, hemen ardından Atatürk ün ilke ve inkılâplarına,
Atatürk milliyetçiliğine ve ulusal birliğine,
bilimsel gerçeklere ve insanoğlunun mantığına inanan bir
insanim. Çağdaş bir yaşam tarzı taraftarıyım. Özgürlükçüyüm, ama
kesinlikle sınırsız özgürlük taraftarı değilim.
***
02.03.2008
Hatırlatma
Sizlere 9. Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel in iki sözünü hatırlatmak istiyorum.
-
Demokraside çare tükenmez.
-
Çözüm sistemin içindedir.
***
>>>
Önemli Düzeltme
<<<
-
Sayın RTE, bizler “başı örtüsünün olduğu yerde biz yok’uz”
demeyiz!!!
-
Olsa, olsa “siyasal simge
Türbanın olduğu
yerde yok’uz” deriz. Türbanı, başı örtüsüyle bir tutmayın.
Başı örtüsü hep vardı. Türbanı sizler yaratınız.
***
03.03.2008
Tersi - Yüzü
İki haftadan beri 32. Gün
programını izliyorum. Üniversite örgencilerinin katılımıyla
gerçekleştiriliyor. Edindiğim izlenim Internet araştırmalarımla
örtüşüyor. Ne demek istediğimi izah etmeden önce sizleri bir
kavramla tanıştırmak istiyorum. Mesleğimden olmayanlar pek
bilemezler.
Backdoor
Bazıları
da Trapdoor der. Arka kapı anlamında. Bilgi işlem hizmetlerinde
kullanılır ve bir sorun yaşandığında güvenlik sistemlerinden
etkilenmeden sorunu gidermeye yarar. Bunu size neden anlattığımı
anlamamışsınızdır sanırım.
İran’a
doğru gidiyoruz, biz Türk’üz Iranı dahi geçeriz
başlıklı
yazımda dini simgelerin neden kamuda ve eğitimde yer almaması
gerektiğini anlatmaya çalıştım. Şu bir gerçek ki Türkiye’miz de
tam bir kavram
kargaşası yaşanıyor. Bunun
bilince varmam uzun sürmedi. Benim
için ak olan senin için kara oluyor. Ben diyorum Mersine, sen
anlıyorsun tersine. Arkadaşlar, dil insanlar arasındaki
iletişimin temelidir.
Yazı dili
kelime dağarcığı zenginliği ister. Güzellik ve estetik ister.
Söylenen söz için de aynı kurallar geçerlidir. Maalesef
Türkçemizde birçok kelimenin birden fazla anlamı var ve bu
yüzden isteyen, istediğini anlamak isteği şekilde anlıyor. Bir
örnek vermek gerekirse:
Dünkü haberlerde RTE,
bizler yani laikler için “…başı
örtüsünün olduğu yerde biz yok’uz…” diyormuşuz diye bir idda da
bulunmuş. Bak şimdi. Olsa, olsa “siyasal simge Türbanın olduğu
yerde yok’uz” deriz, öyle değil mi? Türban, başı örtüsüyle bir
tutulur mu? Aslında tutulur, iki’si de başı örtmeye yarar.
Başı
örtüsü hep vardı. Türbanın bağlama şekli farklı. Ve bu Türbanı
yaratanlar kutsal dinimizi siyasal amaçlı kullanmak
isteyenlerdir. Yoksa daha önceden Türban (şu an ki bağlama şekli
ile) vardı da bizler mi bilmiyorduk? Dolayısıyla Türban bir
siyasal simgedir.
Konuyu
fazla dağıtmadan ister laikler, ister siyasal İslamcılar olsun
şu mutabakata varabilir miyiz?
Kutsal
dinimizin toplumsal ve bireysel yaşamı düzenleyen kuralları var
mıdır?
Sanırım
iki tarafta vardır demesi lazım. O halde laik bir devlet
düzeninin de toplumsal ve bireysel yaşamı düzenleyen kuralları
var mıdır? Vardır!
Laiklik, geniş manası ile de hürriyetlerin en kutsalı olan
düşünce hürriyetine devletin tarafsız bir davranış içinde olarak
saygı göstermesidir.
Dinin şahsî ve siyasî yararlar uğruna sömürülmesini önlemektir.
Ben
elhamdülillah Müslüman bir ananın ve babanın evladıyım. Buna
rağmen kendime
şu
soruyu sormadan edemiyorum:
Bir
Müslüman dünyevi kurallara aykırı hareket edebilir mi?
Kanımca
kayıtsız şartsız: Hayır
Konusu : Sosyal Hayat
İçeriği : SOSYAL DÜZEN KURALLARI
Başlığı :
Toplu
halde, belirli düzen ve kurallara uyarak yaşama, sadece insana
mahsus bir kabiliyet ve ihtiyaç olmayıp bütün canlılar için söz
konusudur. Son dönemlerde yapılan araştırmalar, hayvanların da
ihtiyaç, şart ve fıtratlarına uygun biçimde çeşitli gruplar
oluşturdukları ve bu birlikteliği belli kurallara bağladıkları,
aykırı davrananlara bazı yaptırımlar uyguladıkları, aynı hususun
bitkiler için de geçerli olup bu konunun yeni bir bilim dalı
olan “bitki Sosyolojisi”nin alanını teşkil ettiği bilinmektedir.
Bununla birlikte sosyal hayata en yatkın olan ve buna en çok
ihtiyacı bulunan varlığın da insan olduğu açıktır. İşte, sosyal
düzen kuralları bu tabii ihtiyacı en iyi şekilde karşılamaya ve
birlikte yaşamayı çekilmez olmaktan çıkarıp anlamlı kılmaya
yönelik önlemlerdir. Din, ahlâk ve hukuk kuralları da bir
yönüyle sosyal hayatı düzene koymayı, insanların birbirlerine
zarar vermeden hatta destek olarak yaşamasını ve neticede
birlikte yaşamayı güzelleştirmeyi hedeflerler.
Sosyal
düzen kurallarının önemli bir kısmını görgü kuralları (âdâb-ı
muâşeret) denilen birlikte yaşama sanatı oluşturur. Ahlâk
ilmiyle ve kurallarıyla da iç içe olan bu kurallar, bireyin
benliğine yerleşen iyi huydan ve iyiyi kötüden ayırıp onu iyiye
yönlendiren melekeden (edep) beslenir; beğeni, takdir ve kınanıp
ayıplanma şeklinde toplumsal yaptırımla da desteklenir. Netice
itibariyle toplum halinde yaşamanın yazılı olmayan ana-yasasını
oluşturur, insan olmanın nezaketini hatta kişinin kendine
saygısını temsil eder.
İslâm
dininin özünü iman esaslarının, ana unsurunu da ibadetlerin
teşkil ettiği doğrudur, fakat dindarlık bunlardan ibaret
değildir. Dindarlık, yaratana kulluk, yaratılana şefkat ve
saygı, hiçbir canlının hakkını ihlâl etmeden, hiçbir kalbi
incitmeden hak ve istikamet üzere yaşama demektir. Bireysel
huzur, güven ve mutluluk için de toplumsal sükûn ve barış için
de bu gereklidir. Din ve dindarlık öyle anlaşılmaz ve
uygulanmazsa, ortaya kaba, hoyrat ve bencil bir dindar tipi ön
plana çıkar; cahil kesimler de dini böyle algılar ve dinden
uzakla-şırlar. Genel ahlâk, âdâb, görgü ve nezaket kuralları
insanlara dini hoş göstermek için değil, dinin ve din-darlığın
tabii gereği olduğu için benimsenmeli ve uygulanmalıdır. Böyle
olduğu için de ahlâk ve âdâb dinî kültürümüzde vazgeçilmez bir
öneme sahip olmuş, dinî hayatımızın ve eğitimimizin ayrılmaz bir
parçasını teş-kil etmiştir. Âdâb-ı muâşereti öğrenmenin farz-ı
ayın sayılması da bu sebepledir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I,
29). Ahlâk ve âdâb grubunu teşkil eden değer ve kurallar doğal
ve sosyal çevrenin korunmasında da etkin, yapıcı ve uyarıcı bir
role sahip olup bu alandaki diğer çabalara güçlü bir destek
sağlar.
-
Âdâb,
görgü ve sosyal düzen kurallarının özü ve mahiyeti aynı
olmakla birlikte biçim ve şekilleri toplumdan topluma
değişebilir, kültür ve gelenek farklılıklarına tâbi olarak
farklılık gösterebilir. Bunlar arasında trafik kuralları,
genel sağlık ve koruyucu hekimlik kuralları gibi oldukça
evrensel nitelikte olanlar da toplantı, sohbet, toplu
ibadet, ziyafet, toplu taşıma araçlarında seyahat gibi
mahallî karakteri ağır basanlar da bulunabilir. Bu tür
sosyal düzen kurallarına uymak, toplu halde yaşamanın ve
başkalarına saygılı davranmanın tabii gereği olduğu gibi
dinin genel ilke ve amaçları-nın, büyüklere saygı ve
küçüklere sevginin, toplum düzenini ve kul hakkını ihlâl
yasağının da gereğidir. Toplumsal düzeni bozucu, insanların
birlikte ve güven içinde yaşamasını güçleştirici, toplumsal
kargaşa ve bozgunculuğa yol açıcı davranışlar dinî
literatürde fitne ve fesat terimleriyle ifade edilir ve
şiddetle kınanır. Yoldan geçenlere eziyet veren olumsuz bir
durumun giderilmesinin imandan bir parça sayıldığı, ağaçtaki
kuş yuvasının bozulmasının insanlığa aykırı görüldüğü,
baş-kalarını rahatsız eden bir kıyafet ve koku ile camiye ve
toplum içine girilmesinin kınandığı düşünülürse, İslâm
dininde sosyal düzeni sağlayıcı kurallara uymanın ibadet
ölçüsünde değerli sayıldığı kolayca anlaşılır. Böyle olunca
Müslümanların trafik kuralları, genel sağlık kuralları,
toplu seyahat araçlarında geçerli nezaket kuralları, cami,
okul, salon, otel, lokanta, cadde gibi umuma açık yerlerde
söz konusu olan görgü kuralları gibi birlikte yaşamanın
tabii gerekleri olan sosyal düzen kurallarına uyma hususunda
da âzami titizliği göstermesi gerekir. Bu tür bir uyum, onun
dininin ve dindarlığının da, toplum içinde birey olma konum
ve sorumluluğunun da tabii gereğidir.
-
Bkz.
Diyanet
-
-
…Dinsiz milletlerin devamına
imkân yoktur. Yalnız şurası vardır ki, din, Allah ile kul
arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına
müsaade edilmemelidir…
-
Mustafa Kemal Atatürk
Peki, niye Mâ’ûn Sûresinin
6
. Ayetinde ve
ENFÂL
Sûresi ne aykırı olduğu halde
gösteriş olsun diye dışa vurum oluyor?
Samimi Müslüman kardeşlerimde benimle ayni
fikirde olduklarına inanıyorum. O halde gerçek bir Müslüman’ın
gösteriş yapmaya ihtiyacı var mıdır?
***
05.03.2008
Mahalle karılarının,
Çingenelerin bile bir adabı var.
Sözlerime
okurlarımdan bir kez daha özür dileyerek başlıyorum.
Beni tanıyanlar bilir, hep
söylerim:
Politikacı istemediğin kadar
çok. Sürüsüne bereket ama devlet adamı o kadar az ki…
İş kovalamıyorlar, birbirlerini
kovalıyorlar. Devlet, millet meselleri değil, artık
bilemeyeceğim ne…
Dün ki gelişmeleri esefle
karşılıyorum. Gözlerime, kulaklarıma inanamadım. Siyasi
sorumlular Türk Silahlı Kuvvetleri mi? Türk Silahlı Kuvvetleri
mi oturuyor TBMM’de?
Bu gibi davranışların ülkemizin
çıkarlarıyla bağdaşmadığı açıktır. Marifetleriniz varsa, hem
öteki hükümetlere kendi ülkenizin silahlı kuvvetlerine sahip
çıktığınızı anlatır hem de bölücü zihniyetlere gücümüzü
gösterirsiniz.
Sizlerin, burada
yalnızca
Atatürkçülüğü
Katletme Partisi’ne
atıfta bulunmuyorum, sayenizde ne durumlara düştü bu memleket.
Sayenizde Türban TBMM`inde. Bazen Siyasal İslam simgesi olarak
bazense bugün ki gibi bölücü zihniyetin bilmem ne renkleri
olarak. Alenen, ulu orta…
Ve bir Allahın kullu
(Milletvekili)…
Tanrım, ne olacak bu memleketin,
insanların hali?
***
Temsili Demokrasi
Aslında bu konuda bir
yazı yayınlamaya niyetim yoktu ama bugün bir sitede çok ilginç
bir yazı ile karşılaştım. Konu
Manevracı
Hezeyan Partisi.
Milyonlarca seçmenin hayal
kırıklığından bahis ediliyor. MHP seçmenleri hayal kırıklığı
yaşıyor, inanırım çünkü bende aynısını yaşıyorum. Daha öncede
belirtmiş olduğum gibi hiç bir zaman sağcı olmadım.
Milliyetçiyim, ama ulusal bir milliyetçilik anlayışım var.
Temsili demokrasinin en büyük
problemlerinden ve aynı zamanda çözüm yollarından biri olan
seçilen partinin, seçildikten sonraki icraatları ile seçmenin bu
partiye seçimden önce oy vermesinin sebepleridir. Seçmen,
icraatlar ve
seçme
sebepleri ötüşmüyorsa bir daha bu
partiye oy vermez. Buda zamanla bir “seçim bıkkınlığına”
sebebiyet veriri. Çünkü seçmen genelde bir zaman sonra gerçekler
ile yüzleşir. Genel anlamda şu bir gerçek ki dünyanın hiç bir
yerinde seçim öncesi, seçmenler seçecekleri partinin seçim
programını okumaz. Bu partinin bu seçim dönemi için ne gibi
hedefleri vardır bilmezler, çünkü okumazlar. Ondan sonrada böyle
hayal kırıklığı yaşarlar!
***
Gerçekten yalnızca bir hatıramı?
Hayvan diyecek olsam, hayvanlar
âlemine hakaret etmiş olurum. İnsan desem bu sefer İnsanlara
haksızlık ederim.
Kadın desem hemcinslerinin
tepkisini çeker miyim bilemiyorum. Onun için en iyisi hiç birini
dememek.
Sizce 1. Cumhurbaşkanımız, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk yalnızca bir hatıradan mı ibaret?
***
06.03.20
Tuzak
Bugün ki yazının başlığı aslında Omuz
omuza olacaktı. İster inanın, ister inanmayın ama iki gündür
şaşkınlık ve üzüntü
ile
izlediklerimizi önceden tahmin etmiştim. Herkes gibi 29.02.2008
günü yaşadıklarımız beni de şoka soktu. Ama düşünüp taşındıktan
sonra bazı ihtimaller üzerinde durmaya başladım, hatta
Türkiye’deki kuzenimle paylaştım. Ama açık gönüllülükle söylemek
gerekirse yayınlamaktan çekinip
Sağduyu
başlıklı yazımı siteme koymayı
uygun buldum.
Söyle bir
olayları gözünüzün önünden geçirin. Sonra iki günden beri
yaşadıklarımızı irdeleyin. Şimdi şu sorulara yanıt verin:
-
1.
AKP bu olayların neresinde duruyor ve iki gündür
sergilediği tutum nedir?
-
2.
CHP
nin 3-4 gün sonra mı akli başına geldi?
-
3.
CHP
genel başkanı Sayın Baykal neyin peşinde?
-
4.
Neden
tartışmalar TSK üzerinde yoğunlaşıyor?
-
5.
Siyasi
sorumluluk kimde?
-
6.
TSK bu
konuda kendi başına hareket edebilir miydi?
-
7.
AKP ve AB(D) de ki bu derin suskunluk nasıl
yorumlanmalı?
-
8.
Kamuoyu yönlendirilmek mi isteniyor?
-
9.
MHP’ye birden bire ne oldu?
Asıl iki kilit soru var ama sanırım sormamak benim için daha
hayırlı olacak. Kendiniz düşünürseniz belki aynı sorular
aklınıza gelebilir. Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmayalım.
Bu tartışma derhal bitmeli! TSK’nin zayıf düşmesi Siyasal
İslam’ın ve diğer bölücü ve yıkıcı unsurların ekmeğine yağ
sürmektir.
***
Göz hizası
Sizce Atatürkçü ya da Kemalist
olmak ne demek?
Yok, o anlamda sormadım. Uluslar
arası manada soruyorum. Bence Atatürk milliyetçisi olmak,
Atatürk’ün hedeflerini sürdürebilmek demek karşıtının gözünün
içine baka bilmek, yani ne aşağıdan yukarıya, nede yukarıdan
aşağıya doğrudan adamın
gözbebeğinin içine bakmak demektir!
Doğrudur, istisnalar olur. Adam
benden küçüktür, ya da ben ondan küçük olabilirim, yani
fizyolojik olarak birbirimizin gözlerinin içine bakmamız zor
olabilir.
Bunu uluslar arası ilişkilere
yansıtacak olursak karşıtımın gayrisafi milli hâsılası
benimkinden yüksek olabilir ama bu benim
kem -
küm etmem için bir sebep midir?
Adama borcum mu var, bak o
zaman işler değişir. Yinede her zaman bir çare bulunabilir.
Gerçi bize milliyetçi derler. Ama
biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere
hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün
icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve
mağrurca bir milliyetçilik değildir.
Mustafa Kemal
Atatürk
***
07.03.2008
Pişmişin halinden hiç anlar mı ham? Sözü kısa kesmek lazım,
vesselam.
-
Admiral William Joseph Fallon,
-
I
recommend taking up negotiations with the Taliban or Osama
bin Laden.
***
Ulusal çıkarlarımızı gözetmek
Genelkurmay Başkanım Orgeneral
Yaşar Büyükanıt,
günlerden beri süren tartışmalar sağduyulu her vatandaşı
derinden üzmektedir. Size bir öneride bulunmak haddim değil ama
lütfen, ulusal çıkarlarımızı gözetmek adına bu tartışmalara bir
nokta koyun. Bizler başımızdaki siyasetçileri tanıyoruz. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, Türk halkının gönlündeki yeri belidir.
Hiç bir politikacı bu kuruma olan güveni, sevgi ve saygısı
sarsamaz.
***
Don ve
Türban
-
Türbanını çıkar demek
"donunu
çıkar"
demek.
-
C. Zapsu
Yoruma
gerek yok değil mi?
***
08.03.2008
Sanal savaş
Günlerden beri kafam bozuk. Fişlerini çekebilsem işi bitireceğim
ama o kadar çoklar ki tek başıma mücadele etmem imkânsız.
Seviyeli siteler olsalar, savundukları “davanın” hakkını
verseler başım üstüne.
Çağdaş ve laik Türkiye taraftarlarına sesleniyorum
Belki şimdiye kadar
anlamışsınızdır, ben eğitim zamanını saymasak bu yıl 25. senemi
bilgi işlem hizmetlerinde dolduruyorum.
İnterneti din simsarlarına, birlik ve bütünlüğümüze göz
dikenlere bırakmamamız lazım.
İnternetin sanal ortamında
kendilerini çok rahat ve güvende his ediyorlar. Benimle bu
simsarlara karşı mücadele etmek isteyenleri, birlikte çalışmaya
davet ediyorum. Ama bir uyarıda bulunmam lazım. Bu site de
Atatürk ilke ve inkılâplarını savunmaya başladığımda sanal
saldırılara uğradım. Amatörce saldırılar, bir kaç tıklama ile
beni rahatsız bile edemediler. Ama bu benim ilgi ve bilgi
alanım. Sizin olmayabilir ve gerçekten sorun yaşayabilirsiniz.
Yirmi beş sene kendinizi
saklayamazsınız, kaldı ki benim hiç bir zaman öyle bir niyetim
olmadı. Bilgisayar alanında birçok makale ve elektronik
kitaplarım var. Anlayacağınız,
isteyen beni istediği anda bulur.
Her şeye rağmen mücadele azminiz
varsa ya da en azından fikir edinmek istiyorsanız, elinize bir
kaç araç vermek istiyorum:
Site sahipleri hakkında bilgi edinmek için:
-
Türkiye:
-
http://www.whois.gen.tr/
-
-
Avrupa:
-
http://www2.whois.eu/whois/GetDomainStatus.htm
-
-
Uluslararası:
-
http://www.nic.com/nic/whois/
-
http://www.internic.net/whois.html
-
-
Almanya:
-
http://www.denic.de/de/
Benim amacım herhangi bir siteyi
çökertmek değil. Simsarlar dört tarafa yayılmışlar hangi birini
çökerteceksiniz. Bence onlarla mücadele etmenin en güzel yolu
onların yalan ve dolanlarını Türk kamuoyunun sağduyusuna ve
takdirlerine sunmak olacak. Bunun için size bir kaç araç daha
sunmak istiyorum. Örnek olarak bir siteyi ele alalım:
http://www.basortu.net/
Bu siteye girdiğiniz an şu
içerikle karşılaşıyorsunuz.
-
Sitenin devamında istediğiniz takdirde şu link’i
buluyorsunuz:
-
-
http://www.suleymaniyevakfi.org/modules/nsections/index.php?op=viewarticle&artid=45
Şimdi yalan dolan kısmına gelelim:
Bu sitede Ahzab Suresi’nin 59.
ayeti şu şekilde vermişler:
“Ey Peygamber; eşlerine,
kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarını
üzerlerine sıkıca örtünsünler. Böylesi onların (iffetli olarak)
tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha elverişlidir.”
Laik ve Çağdaş Türkiye
Cumhuriyetinin Diyanet Başkanlığında ayni sure şu şekilde
verilmektedir:
“Ey Peygamber! Hanımlarına,
kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek
elbiselerini giysinler. Bu onların tanınıp incitilmemelerine de
daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.”
T.C Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-i Kerim ve
Türkçe Meali
Desinformasyonun
(yanlış
bilgilendirme)
böylesine ancak pes denir.
Diğer sureleri sizler denetleyin ki ağzınız açık kalsın.
***
09.03.2008
Strateji
Böl ve
yönet batı stratejisidir. Birbirine düşür, gündemi değiştir.
Nefes almak, toparlanmak için zaman kazan kimin stratejisi?
***
Bu arada
- -
Euro 1,9x geçti.
- -
Vakıflar kanunu değişti. RTE Vakıf yöneticileri ile görüştü…
- -
Fethullah Gülen
aklanıyor.
- -
Türban, don, Üniversite derken sefalet artı.
-
İşler düşündükleri gibi yürümüyor.
-
İnşallah, maşallah…
***
150’likler listesi
Sizce
günümüzde güçlü bir devletin özellikleri arasında neler olmalı?
Şüphesiz
bu özelliler arasında teknolojik, askeri ve ekonomik güç vardır.
Ama güçlü bir devletin bir özelliği vardır ki bu güç kaynağı
zamansızdır. Aynı güç kaynağı insanlar arasında da farklılık
yaratır. Bir İnsanın bu özelliği diğerlerine nazaran daha
belirgin ise, o zaman bu insan ön plana geçer. Hafıza
belirleyicidir.
ABD dışişleri bakanlarından M. Albright bu ülkenin çıkarlarına
karşı hareket edenler için “ABD’nin belleği sonsuzdur!”
demiştir.
Büyük
devletlerin belleğinin dostu ve düşmanları için sonsuz olması
gerekmektedir.
Ya
Türkiye’nin?!
Atatürk
zamanında Türk devletinin belleği de sonsuzdu. O’nun “150’likler
listesi” olarak anılan bu ilk memosunda isimleri yazılı 150
vatan haini, Türk vatandaşlığından çıkarılarak sınır dişi
edilmiştir.
Devlet
belleğinin sonsuz olması zamanında gerektiği gibi misilleme
olanakları yaratır. “Uyumlu” misilleme politikaları devlet
ciddiyetinin bir göstergesidir. Ciddiyetin diğer bir öğesi
belirlenen uzun vadeli hedefleridir. Milli politika siyasi
ihtiraslardan ve güncel politikalardan bağımsız olarak
belirlenmeli ve istikrarlı bir şekilde takip edilmelidir. Bu
bağlamda güçlü bir devletin başarılı kadroları siyasi yelpazeden
etkilenmeden görevlerine başarıları sürdüğü müddetçe devam
etmeli.
Soruyu tekrar ele almak
istiyorum:
Ya
Türkiye’nin?!
Atatürk’ün listesinde yer alanlar
600 civarındaydı. Bir takım nedenlerden dolayı bu liste 150’ye
indirildi. Dost artımı bilemem! Kesin olan Laik Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin içte ve dışta düşmanlarının artığıdır.
***
10.03.2008
Bez Parçası
Her şeyi bir tarafa bırakalım.
Siyasal İslam’mış, türban ya da başı ötüşüymüş, laiklik
tanımıymış vs.
Kulaklarıma inanamadım!
O gençlerin yerinde ben olacaktım
– Topluca protesto amaçlı salonu terk ederdim. En azından bu
çağrıda bulunurdum – ve bu eylem o kadar etkili olurdu ki. Gerek
M. Ali Birand gerekse program sorumluları bir daha sefere
kimlere söz hakkı verdiklerini çok daha iyi düşünürlerdi.
Türbanı ve bayrağı aynı cümle
içersinde “bez parçası” olarak nitelendirmek ne kadar doğrudur,
sizlerin takdirlerine bırakıyorum. Atatürk’e yakıştırmaya
çalıştırdıklarını da aynen kendisine iade ediyorum.
-
Gerici…
-
-
Size bu konuda cevap vermeye tenezzül dahi etmiyorum.
Söyleminiz ve savunma yazınız seviyenizi yeterince
belirliyor.
Ancak
ben
kendi açımdan düz – ters mantık bilmem çünkü aklın yolu
birdir.
-
-
Kişinin savunma yazısı:
-
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=08.03.2008&y=FikriAkyuz
İnsanlıktan nasibini
alamamışlara, sizlere sesleniyorum. Türban şahsi bir tercihtir
ama Bayrak bir toplumun -ortak-
değerlerinden biridir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten hiç bir
şey öğrenemiyorsanız bari saygı ve insanlık
öğrenin.
Atatürk, önüne serilen Yunan bayrağını çiğnememiştir. Neden
acaba?
***
11.03.2008
„…gâvur
İzmir…“
“Gâvur
İzmir” deyimine tarihsel bir yaklaşım sergilemeyeceğim.
İlgililer zaten bilir.
-
Gâvur kelimesinin sözlük anlamı:
- —
Dinsiz kimse,
- —
Müslüman olmayan kimse,
- —
Merhametsiz,
- —
Acımasız,
- —
İnatçı,
- —
Düşman.
Türkçemize Farsçadan girmiştir. Aşağılama ve hor gösteren bir
anlam içermekteyken zaman içersinde kâfir sözcüğü ile
eşanlamlı olarak da kullanılmaya başlanmıştır.
İktidarda olan zihniyet ve onları
destekleyenler, kendileri gibi düşünmeyen herkesi bir nevi “gâvur”
ilan etmiştir. Onun için İzmirli vatandaşlarımız lütfen
üzülmesinler ama söylenen sözleri de kesinlikle
unutmasınlar. Unutmasınlar ki zamanı geldiğinde bu sözleri diğer
TÜRKIYE CUMHURIYETI vatandaşları gibi hatırlasınlar.
Çok söz
söylediler ve o kadar yüzsüzce hareket ediyorlar ki şaşırmamak
elde değil!
Ancak
söylemleri bir, bir ortaya çıktıkça elleri ayakları birbirine
dolanmaya başladı. Vaatlerini tutamadıkça hoyratça hareketler
ile beceriksizliklerini örtbas ediyorlar (türban ile örtmeye
çalışıyorlar da diyebiliriz). Vahşi denecek bir anlayış ile
Atatürk’e saldırma cüretini gösteriyorlar.
Ya
Atatürkçüler?
Bu zihniyet, bu tutumunu hiç
çekinmeden sergilerken bizler üzerimize düşeni
yapıyor muyuz?
Kesinlikle hayır!
Lütfen hatırlayın, rahmetli
Karaoğlan -Bülent Ecevit- Merve Kavakçı denen insana haddini
nasıl bildirmişti. Ciddi bir muhalefet! Ciddiyet, bu kadar mı
zor?
>>> Halkın oyu ile iktidara
gelenler yine halkın oyu ile giderler. <<<
CHP
genel başkanı Sayın Baykal halkın oyuna pek önem vermiyorlar
galiba. Eğer önem verselerdi hani “anlayana sivrisinek saz,
anlamayana davul zurna az” misali bunca seçim kaybettikten
sonra hala o koltuğa yapışıp kalmazdı. En azından ama ciddi bir
muhalefet anlayışı ile AKP başkanının kendisi ile dalga
geçmesini önlerdi. Neyse kendileri bilirler!
Ama biz laik ve çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları toparlanmalıyız.
Bu toparlanma nasıl olabilir diye
soranlara bir örnek vermek istiyorum.
Mahatma
Gandhi ismi sizlere bir şey ifade ediyor mu? Hindistan’da
İngiliz sömürgeciliğine karşı
Demokratik savunma araçlarını
başarılı bir şekilde kullanarak ülkesine bağımsızlığını
kazandırmıştır.
Gandhi’nin direniş felsefesi arasında
şiddetsizlik ve
gerçekçilik kavramları
da vardı. Ve bence bu felsefenin iki içeriği de bizlere yakışır.
Atatürkçülerin şiddete, yalan dolanla, iftiraya ya da hakaret
etmeye ihtiyaçları yoktur. Zaten bu tutum bizlere yakışmaz.
Savunduğumuz davanın özü ile çatışır.
Örgütlenme esastır. Şuurlu ve
disiplinli bir şekilde “sivil itaatsizlik”, birliktelik,
kararlılık, özgüven ve azim ile Demokrasi anlayışını
sulandıranlara ya da kendi amaçlarına uygun bir şekilde
çarptırmaya çalışanlara karşı mücadele edebiliriz.
***
13.03.2008
Kafalar karışık, konular
bulanık, hava pusulu
Türkiye yolcusuyum, yazılarıma
19.03.2008 kadar ara vereceğim. İlginize teşekkür ederim.
***
19.03.2007
Ben demokrat değilim!
Eğer “Türk demokrasisi” denilen olgu AKP’nin sergilediği tutum
ve şimdiye kadar ki uygulama anlayışı ise ben demokrat olamam.
Demokrasinin d’sini bilmeyen bir
zihniyetin:
- —
Özgürlük, eğitim ve inanç kisvesi altında Demokrasinin temel
öğelerinden biri olan hukuk düzenini sorgulamaktan öte,
yıpratmaya hatta yıkmaya çalışıyorsa…
- —
Laikliğin ilkesi olan din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılmasını hiçbir yaptırım ile karşılaşmadan
sarsabiliyorsa…
- —
Kanun önünde eşitlik kaidesini AKP’ye özgü bir anlayış ile
yorumluyor ve hiç çekinmeden uyguluyorsa…
- —
Gerçekdışı beyanlar ile demokrasi ve özgürlük - özgürlük ve
demokrasi diye, diye bitmez, tükenmez kısır bir döngüye
girdiyse…
AKP yöneticilerinin demokrasi
anlayışlarından kuşku duymak benim en doğal hakkımdır.
-
Demokratik tahammüller işinize geldi mi “demokrasiye” toz
kondurmayın, işinize gelemedi mi yaygarayı koparıp, mazlum
ve mağdur edebiyatına sığının. İyi be…
-
Sormazlar mı,
bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu diye.
Sizi gidi çeyrek demokratlar, sizi…
*
-
RTE, devlet böyle yönetilemez!
-
Bilirsiniz, özdeyiştir: Lafla peynir gemisi yürümez!
-
Lafla, şairlik ile “peynir gemisini” yürütmeye çalışıyorlar,
ama yürümüyor.
-
- RTE
kıyaslamıştı, hatırlarsınız:
-
Devlet yönetimini, kabile yönetimi diye.
-
-
Yüzeysel düzenlemeler ile seçim öncesi zamsız, seçim
sonrası zam furyasını patlatarak!
-
-
“Reform paketi” denilen ve hangi amaçlara hizmet
ettiği belirsiz düzenlemelerin Türk
-
kamuoyundan önce AB(D)
kamuoyuna sunulması ile…
-
-
Kâğıt
üzerinde kişi başına düşen milli geliri yükselterek!?
-
-
Hayali
ekonomik atılımlar ile Refah düzeyinin artması!?
-
-
AB
üyeliği!?
-
-
Borsa,
balon…
Gerçekten bu anlayış ile değil
devlet, kabile dahi yönetilemez. AKP, iktidar süreci tam bir
“arınamamışlık” ve iflas göstergesidir.
Daha yeni geldim Türkiye’den.
HAYAT, ATEŞ PAHASI. Sözüm
ona istikrar adı altında, ekonomi
hesaplayabildiği bir siyasi çizgiden dolayı menfaatleri
doğrultusunda hareket etmeye çalışıyor. İşsizlik aldı başını
gidiyor. Küçük esnaf can çekişiyor. Gençlere istikbal nerede???
İş, aş, nitelikli bir eğitim ile uluslararası rekabet
imkânı nerede? Milletin orasıyla burasıyla uğraşacağınıza
gençlere bir gelecek verin! Yalnızca Allah rızkını da veriri
ile olmuyor!
Türkiye Cumhuriyeti seçmeni
AKP’nin “çağdaş” ve buna rağmen dininde, kitabında bir parti
olduğu kanısına varmıştı. Şüphesiz AKP’nin söylemleri ve
“göstermelik” eylemleri de ilk anda bu intiba’yı yaratıyordu.
Tüm partiler teker, teker sınanmış ve süreç içerisinde şu ya da
bu gerekçeyle seçmen tarafından onay alamamıştır. Diğer partiler
vaat ettikleri hedefleri tutturamamışlardı. AKP, söylemi ile
inandırıcı geldi. Ama AKP’de göstermelik hedeften şaştı ve
gerçek yüzü ortaya çıktı. Seçmen eninde sonunda bunun bilincine
varacaktır.
Milli
Nizam Partisi
=
Milli
Selamet Partisi
=
Refah Partisi
=
Fazilet Partisi
=
Saadet Partisi
=
Adalet ve Kalkınma Partisi
= ???
Ne değişti?
Hedef şüphesiz aynı, demokrasiyi
kullanarak din ekseninde bir devlet yönetimi. İşte size
demokrasinin zaaflarından biri.
Kuşkusuz
toplum yaşamını düzenleyen yeni bir kurallar manzumesi bulunana
kadar, demokrasi kötünün iyisidir ve demokrasinin kendini
savunma araçları vardır. Ama AKP bu savunma araçlarını bir, bir
iptal etme gayretindedir.
Sorumluluk sahibi devlet görevlileri, görevlerinin gereğini
yerine getirdikleri zaman hedef gösterilmeleri hiçbir şekilde
demokrasi ile bağdaşmayan bir tutumdur. Bu davranış biçiminden
hemen vazgeçilmelidir. Söylemleriniz neyin peşinde olduğunuzu
açıkça ortaya koymaktadır. Seviyesiz bir şekilde kendinizi
savunmaya, halkın gözü önünde ben mağdur oldum “laikler
demokrasiyi engelliyorlar” oyunlarından derhal vazgeçin.
Ayıptır!
Siz olsanız nasıl yorumlardınız:
RTE, AK Parti Çanakkale İl Teşkilatı
tarafından Kolin Otel'de düzenlenen yemekli toplantıda yaptığı
konuşmada, ''İşte bu
toprakları vatan yapmak için şehit oldular. Kolay değil, hep
konuşulur; olur mu olmaz mı... Olur kardeşim olur, 'İmandır, o
cevher ki ilahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek, sinede
yüktür.' Seyit Onbaşı'yı Seyit Onbaşı yapan odur. O mermiyi ona
kaldırma gücü veren odur. Hadi inkar etsinler bunu. Herhalde
buna da 'laikliğe aykırıdır' demezler. Her 18 Mart'ta buraya
geldiğimizde Seyyit Onbaşı'nın o mermiyi namluya yerleştirişini
işliyoruz. Onunla hep beraber komuta kademesinden ta eratına
kadar kendimize yeni bir güç devşiriyoruz. Bu bizim doğal
hakkımız. Bunu kimse bir yerlere çekmemeli, çekemez.''
Seyit
Onbaşı >
iman gücü nasıl bir
ilişkilendirme bu? Ne alaka?
Kaldırmaya gücü yetmeyen imansız
mı? İnsanların imanlı olup olmadığı AKP tarafından mı
belirleniyor? Rabim seni, beni, bizleri bilmiyor mu, bir aracıya
ihtiyacı mı var?
RTE, siz ve partiniz artık ne
yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin bir nevi gözetim
altındasınız! Çünkü alakası olmasa da sizler, evirip çevirip
olayları din ekseninde yorumluyorsunuz. Eskisi gibi gizli saklı
konuşamıyorsunuz!!!!!!!!!!!
Zihniyet aynı, söylem aynı. Sizler ne demokrasiyi, ne hukuku
nede laikliği içinize sindirememişsiniz. Eğer sindirmiş
olsaydınız son günlerde yaşadıklarımıza şahit olmazdık. Önemli
olan sizin gibi düşünenlerin bunu sindirip, sindiremediği değil.
Hayal ettiğiniz “İslam Cumhuriyeti” hedefine ulaşma
uğrunda verdiğiniz zarardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
siyasi ve yasal bir partisi gibi bu cumhuriyetin kazanımlarını,
içersinde yaşayan insanların menfaatlerini gözetmediğiniz
aşikârdır. Vahim olan, isteyerek ya da istemeyerek dışta
kimlerin emellerine hizmet ettiğinizdir.
***
20.03.2008
MHP
MHP akıllanmayacak! Yine ip atma
hevesi ile hareket ediyorlar. Bu ip hangi boğaza geçtiğini
algılamayacak kadar gözleri dönmüş. Tük milliyetçisi
geçiniyorlar. Okyanusun ötesindeki, kapının dibindeki, adamı
boşu boşuna adada, çiftlikte besle(t)mez. Bir gün çiftlikteki
döner, adadaki bir yerin başına geçer…
***
DTP
-
Show haberde yer alan DTP ile ilgili yayını izlediniz mi?
-
Oy uğruna bazı siyasetçilerin yapamayacağı şey yok galiba.
DTP’de siyasi İslam can simidine sarılıyor. Yandık,
laik ve çağdaş Türkiye vatandaşı ortada kaldı!
***
İnsanoğlunun:
- Karını konuştuğu zaman,
kalbini unutur.
- Kalbi konuştuğu zaman,
mantığını unutur.
- Mantığı konuştuğu zaman
uçkurunu
unutur.
***
Nemesis, Asala, PKK, ılımlı
İslam, ???
Nerede kalmıştık?
Kafalar karışık, konular bulanık,
hava pusulu idi. Maalesef durumda bir değişiklik yok. Doğru ya;
AKP’nin, isteyerek ya da
istemeyerek dışta kimlerin emellerine hizmet ettiğinden bahis
ediyorduk.
Bunun için tarihte biraz geriye gitmemiz lazım. Tarih
sayfalarını karıştırmadan önce bir tespitte bulunmak istiyorum.
Bu tespitin nedeni kesinlikle yanlış anlaşılmak
istemediğim içindir.
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını oluşturan insanlar, daha öncede belirttiğim gibi,
benim insanımdır. Hiç bir şekilde ırk, dil, din ayrımı
gözetemem. Çünkü bizler bu toprakların insanıyız. Hani okyanusun
üstünde yol alan bir gemide bulunan insanlar misali. Bu gemi
batarsa hepimizin sonu olur. Ölen, ölür kurtulan sağlar bizimdir
diyemem!
Bu tespitten sonra adalet
tanımayan partinin muhtemelen hangi oyunların ve kimlerin maşası
haline geldiğine geçelim.
Ben 13 yaşımdan beri siyaset ve
tarih ile yakından ilgili bir insanım ve ömrümün çok büyük
bölümünü Avrupa’da geçirdim. Sanırım bu insanların “ciğerlerini”
biliyorum desem yalan olmaz. Sıralayacağım isimler, yerler ve
olayları ayrıntılı bir şekilde ele almam bu makalenin
sınırlarını zorlar. Eğer ilgileniyorsanız araştırmanızı
öneririm.
Türkiye Cumhuriyeti toprakları
üzerinde yaşayan insanlar kayıtsız şartsız şu olgunun bilincine
varmalı:
Batı, yani AB(D) ‘nin
politikalarında istikrar, devamlılık, menfaat bazında ilişkiler,
alternatifler ile oynama ve para dolayısıyla güç esastır. Bizler
önümüzdeki belirli bir zaman birimi için hedefler saptarken,
batı onlarca yıl sonrasını belirler ve zamanı geldikçe bu
hedeflerini uygulamaya koyar.
“…İleride dara düşüp bize yardım
için geldiğinizde, burada reddettiğiniz her şeyi, cebimden
çıkartıp önünüze koyacağım…”
Lord Curzon
Batı, Lozan anlaşmasını hiç bir
zaman hazmetti. Bu Türklere özgü bir paranoya değil, maalesef
bir gerçektir. Hiç kendinize sordunuz mu, Azınlık hakları nedir
diye?
Bizim kültürümüzde, dinimizin
ümmet anlayışından dolayı olmayan ama batının hayat anlayışının
temel taşlarından biri olan bu kavram tarihten gelen karşılıklı
ihlaller yüzünden ilk kez 1815 viyana
milletlerarası insan hakları
anlaşması ile ele alınmıştır.
Daha önceki yazılarımda da değinmiştim, batı kendine göre doğru
olan anlayışları zorla kabul ettirmeye çalışır diye. Konuyu
fazla dağıtmamak için kısa keseceğim. Azınlık hakları, temcit
pilavı gibi önümüze konmaktadır. Bu olmayan bir anlayışı yaratma
çabalarıdır. AKP bu konuda nasıl bir tutum içersindedir?
-
—
1920 Sevres Türkiye’yi paylaşma antlaşmalarında
sadece biridir ama günümüze kadar gelebilmiş bir plandır.
Üniter yönetim, yerini federal bir yönetim biçimine
bırakmalı ve federasyon etnik ayrılığa dayalı olmalıydı. Son
zamanlarda yükselen sesler neyi istiyorlar? Federasyonu!
Devam edelim, Sevr bir anlaşmadan çok bir arzunun dile
getirmesidir. Osmanlı bünyesinden 25 civarında devlet
türemiştir. Bunlardan batı için gerçekten önem arz eden
“bağımsız” bir Kürt devletidir. Paylaşım planlarına
baktığınızda özellikle Fransa’nın ve İngiltere’nin hangi
bölgeler ile ilgilendiği ve nedenleri ilgi çekicidir.
Araştırmanızı şiddetle tavsiye ederim.
-
—
Cumhuriyet isyanları, burada dikkat edilmesi gereken
isyanın kimin tarafından çıkarıldığı değil kimler tarafından
desteklenip körüklendiğidir. Birçok somut kanıt mevcuttur.
Yine başrolleri Fransa (Ermenileri) ve İngiltere (Arapları
ve Kürtleri) oynamaktadır (bkz. Binbaşı Noel ve Lawrence) .
Fransa ve ermeni soykırım iddiasını tanıma gibi. Bu çıkarlar
yumağı tarihten günümüze kadar gelmektedir.
-
—
Batının tarihinden günümüze Türklere bakış açışı.
-
—
Baltaliman antlaşması. Bkz. Günümüzün özelleştirme
uygulamalarına. Sata, sata bitiremediler. Bu anlayış
şüphesiz Türkiye’nin lehine değildir.
-
—
Sykes – Picot anlaşması.
-
—
Osmanlının Arap yarımadasındaki egemenliği ve bu
egemenlikten ilerde doğabilecek Petrol sömürüsü. Günümüzde
Güneydoğu Anadolu suyu! Yani Fırat ve Dicle nehirlerindeki
suyu elde edebilmek için etnik koz yine kullanılmaktadır.
-
—
İkinci dünya savaşından1965’e kadar batı Lozan
anlaşması ile güvence altına alınan üniter yapıyı
sorgulanmamıştır.
-
—
1965’den sonra Amerika Birleşik Devleti Lord Curzon
sözlerini anımsayarak Türkiye’ye karşı politikasını
değiştirmiştir.
-
—
Türkiye birinci dünya savaşından sonra oluşan iki
kutuplu dünyada tarafsız kalmayı başaramadı.
-
—
İsmet Paşa, geleneksel bir Asker! Sanırım tarihten de
gelen bir anlayış ile Rus tehdidini bir devlet adamı
anlayışından çok bir asker gözü ile değerlendirdi.
-
—
Menderes zamanında o güne kadar doğrudan doğruya bir
müttefik olma anlayışı bir uydu olma politikasına dönütsü.
-
—
Truman doktrinleri.
-
—
İkinci dünya savaşından sonra Türkiye’nin - ABD
tarafında yer alma koşulları -.
-
—
Marshall planı ve şartnameleri.
-
—
1948’den sonra diş borçlanma.
-
—
Yine ikinci dünya savaşından sonra Türkiye’nin ağır
sanayi kurma çabaları ve kimler tarafından engellendiği.
-
—
Yine günümüze kadar gelebilmiş bir görüş:
-
Türkler ne Avrupalaşabildiler
ne Asyalaşabildiler. Türkler ırkları soylarına göre değil
dinlerine göre ayırırlar. Şiddetle karşı çıktığım bir
uygulama anlayışı, bunu Avrupa’da şuan yaşıyoruz -
ulusal potada eritebilmek!
-
—
Adnan Menderes, kredi, ABD, Sovyetler ve malum sonuç!
-
—
1960’larda Türkiye adım, adım batıya yüz çevirmeye
başladı. Sovyetlerle dostluk derinleşirken, Kıbrıs’ta
olaylar çıkmaya başladı. İlginç bir tesadüf değil mi?
-
—
İsmet İnönü “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye bu
dünyada yerini bulur…” sözlerini neden sarf
etmiştir?
-
—
1960 sonlarına gelindiğinde Batı ile dostluğun
kendine zarar verdiğini açıkça gören Türkiye, Batı’ya muhtaç
olmadan kalkınma yollarını aramaya girişir. GAP bu arayışın
bir ürünüdür. GAP projesinin ayrıntılarına girmeyeceğim. Ama
bu dev proje Batı’yı kaygılandırdı. Lütfen bu sıralar
Güneydoğu Anadolu bölgesine esmeye başlayan bölücülük
rüzgârları ve GAP arasındaki ilişkiyi bir düşünün.
-
—
1970’in başlarında ABD Iran ve Iraktaki Kürtler
üzerinden günümüze kadar süren “ilgi çekici” politikasını
para ve silah desteği ile gündeme oturtmaya başladı.
-
—
Kıbrıs çıkarması ve günümüze kadar süren olaylar
zinciri. Başrolleri kimler paylaşıyor? Türkiye’nin 1974’den
sonra iki yakası bir araya gelebildi mi?
-
—
1975 ASALA “faaliyete” geçiyor. Asala şiddeti,
uygulama şekli ile 1920 Sevr günlerinde faaliyet içersinde
bulunan Nemesis’i andırıyor.
-
—
Turgut Özal
-
—
1978 PKK kuruluyor. Sonraki yıllarda Terör örgütünün
başı Ankara’da tutuklandı ve nedenleri bence şeffaf olmayan
bir biçimde serbest bırakıldı!?
-
—
Lojistik destek! Federasyon adı altında siyasi
bölünme, 1978 yıllarında Almanya ve İtalya en üst düzeyde “Kürt
sorunu uluslararası bir platforma taşınmalıdır”
diyebiliyor.
-
—
1984 GAP projesine kazma vuruluyor. 15.08.1984
Şemdinli – Eruh ile PKK Terörü başlıyor. Tesadüf mü?
-
—
Eski bir oyunun yeni yüzü Fethullah Gülen.
Anlayamadığım rahmetli Bülent Ecevit gibi tecrübeli bir
siyasetçinin dahi bu ne üdü belirsiz insan’ın söylem ve
faaliyetlerine intiba etmesidir. Demek ki maske ve sahne
mükemmeldi.
-
—
1990’lı yıllarında
Büyük Orta Doğu Proje’si (BOP
sosyoekonomik yönden araştırılmaya değer bir proje)
düşüncelerinden biri de; “ılımlı İslâm”dır.
-
—
1990’lı yılların ortalarında Fethullah Gülen saf
değiştirip Amerikacı oluyor.
-
—
Nisan 2000, Washington ve toplantı, Türkiye bir kez
daha nota yolluyor, “dostluğa” sığmayan bu davranışları
kınıyor.
-
—
Kutsal dinimiz AB(D) tarafından soğuk savaş
dönemlerinde hep siyasi amaçlı kullanılmaktayken şimdilerde
ekonomik yararlar için kullanılmakta.
-
—
Özellikle 2000’den sonra Batı yaşam tarzının temelini
teşkil eden
sekülerlik anlayışına eş
değerde diyebileceğimiz Laiklik ilkesine ve Laik Türkiye
taraflarına karşıt bir tutum içersine girmesi nasıl
yorumlanmalıdır?
-
-
Türkiye’nin AB(D) kontrolünün dışına çıkma şansı var mıdır?
-
Bu
Cumhuriyeti elbirliği ile kimler kurdu? Kimlerin oyununa
alet oluyoruz?
***
21.03.2008
Polemik
RTE, Türkiyelileri bilemem ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları
dinlerine, örf ve adetlerine, gelenek ve göreneklerine bağlı
insanlardır. Atalarımız, “bükemediğin bileği öpeceksin”
der. Yargıdan gereken yanıtları aldıktan sonra şimdide bu
polemiğe mi girmeye çalışıyorsunuz?
***
Artık Türkiye dendiğinde hiç bir
şeye şaşırmamayı örgendim!
***
22.03.2008
Ey Türk
evladı, Cumhuriyetine sahip çık!
***
T.C. Kimlik numarası - AKP
sendromu
Bugün Türkiye’deki kuzenimle msn
üzerinden sohbet ediyorduk.
Birden bana “biz fişlendik” dedi. Haydaaaaaa, nerden
çıktı bu dedim. T.C. kimlik numarası vasıtasıyla, tanıdığım
herkesin numarası çift bitiyor dedi. Hemen internet’te kısa bir
araştırma yaptım ve gerçekten internet’te bu konuda kafalar
karışık.
Arkadaşlar, AKP - Erdoğan falan derken bizim ruh
sağlığımız bozuldu galiba! Yapmayın, lütfen. Bizler
aklıselimimizi korumalıyız ki bu zihniyete geçit vermeyelim.
Çoğu şeyin mantıksal bir açıklaması vardır.
T.C kimlik numaraları aslında 9 hanelidir.
Son 2 hane‚ önceki rakamları doğrulayan bir nevi güvenlik
rakamını oluşturuyor (bilgisayar terminolojisinde parity bit).
Çift numara olması da‚ belirli bir Algoritmanın ürünüdür.
T.C kimlik numaranızdaki son rakam hariç bütün rakamları tek,
tek toplayıp‚ çıkan toplamın 1’ler basamağındaki sayının ‚ T.C
kimlik numaranızın rakamına eşit olup olmadığına bakınız.
Yani eğer T.C kimlik numaranızın ‚ 23846114616 ise‚
2 + 3 + 8 + 4 + 6 + 1 + 1 + 4 + 6 + 1 = 36
Bu toplamın birler hanesindeki rakam olan 6 = T.C kimlik
numaranızın son rakamı olan 6 olması lazım.
***
Yeter artık, tahammülünde bir
sınırı vardır
RTE, bir siyasetçiye yakışmayacak
kadar seviyesiz ve yalın bir konuşma üslubunuz var. Deniz
Baykal’ı savunmuyorum, savunmaya da hiç niyetim yok. Ama Sayın
Baykal Cumhuriyet Halk Partisi’ni temsil ediyor. Mustafa Kemal
Atatürk’ün kurduğu bir partiyi temsil ediyor. CHP’nin ruhunda
din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması yatar.
CHP’nin diğer partilerin olduğu gibi tüzel bir kişiliği vardır.
Tüzelin arkasında etten, kemikten insan yer alır. Ve insan
olmanın ne demek olduğunu Allah yolunda olan herkes bilir. Siz
kim oluyorsunuz da Cumhuriyet Halk Partisine gönül verenlerin
imanlarını sorguluyorsunuz?
Cenabı-ı hakkı anmak, dua etmek
“sizlerin” tekelinde mi?
“Bizler”, “sizlerin” imanınızı
hiç
sorguluyor muyuz? İnanç
öyle ince ve hassas bir mana içermektedir ki çok dikkat ister.
***
23.03.2008
Bu nasıl mantık, bu nasıl yürek?
Dün bir sitede dikkatimi çeken
bir yorum okudum. Benzer ifadeler birçok kez dikkatimi çekmişti.
Hatta laik ve çağdaş bir Türkiye Cumhuriyetini savunanlar bile
buna benzer sözler sarf edebilmektedir. Kişi eğer AKP
kapatılırsa Türkiye’yi terk etmekten bahis ediyor. Hatırlarsınız
dünya çapında bir sanatçımızda Türkiye’yi terk etmekten söz
etmişti.
Atatürk ve arkadaşları ülkeyi
kaderine terk etmedi. Yedi cihana meydan okuyup yürekli bir
şekilde davalarının arkasında durdular. Terk etmek, kaçıp gitmek
ne demek? Bu dünyada kaç tane Türkiye var? Bu uğurda can alan,
can veren atalarına sevgin saygın yok, evlatlarını da mı
düşünmüyorsun! Erkek gibi davanın arkasında dur!
***
24.03.2008
Ben size çay yapayım
-
Gerilimin tarafı
olmamışlarmış. Türkiye toplumsal bir cinnetin eşiğinde.
Haber
-
bültenlerinde yer alan
şiddet, kin ve nefret son senelerde arttı mı artmadı mı?
-
—
Bir
yandan etnik bölücülük, öte yandan din istismarı. Hele
artan işsizlik ve buna bağlı sosyoekonomik sorunlar tüm
bunların üstüne tuz, biber ekmekte, RTE ve Türkiyeliler
için ortalık gülük gülistanlık!
-
—
Türkiye’nin
saygın bir gazetecisi ve İstanbul Üniversitesi gibi
saygın bir kuruluşun eski rektörü sabahın köründe
tutuklanabiliyor, RTE ve Türkiyeliler için ortalık gülük
gülistanlık!
-
—
Türkiye iç siyasetini AB’ye, diş siyasetini
ABD’ye bağlayarak gittikçe bir sömürge izlenimi
verirken, RTE ve Türkiyeliler için ortalık gülük
gülistanlık!
-
—
İç
ve diş borçlanma artarken, RTE ve Türkiyeliler için
ortalık gülük gülistanlık!
-
—
Gençler
perspektifsizlikten çaresizken, RTE ve Türkiyeliler için
ortalık gülük gülistanlık!
-
—
İnsanlar yarın faturaları, kirayı, yiyecek ekmeği
nasıl ödeyeceğiz diye düşünürken, RTE ve Türkiyeliler
için ortalık gülük gülistanlık!
***
25.03.2008
Faşizm ve siyasi İslam
Batı demokrasileri için faşizm ne
demek ise, Türkiye ve yakın doğu için siyasi İslam o demek.
Kutsal dinimiz siyasi ihtiraslara alet edilmemeli. Atılması
gereken adımlar biran evvel atılmalıdır!
***
TBMM
Bugün ne oldu Allah aşkına?
Devlet Bahçeli ve Deniz
Baykal’dan alışık olmadığım derecede ciddi bir muhalefet
anlayışıyla ile grup toplantılarında hükümeti eleştirdiler.
Sayın Bahçeli, Sayın Baykal
inanın uzun zamandan beri özlediğim bir şeffaflıkla Türkiye’nin
sorunlarını dile getirdiniz. Ancak bu konuşma, sözde kalmamalı!
Gerçekten bir politika değişikliğine girip girmediğinizi takip
edeceğiz.
***
26.03.2008
Çorapları bile yok…
Yaşamasını seven, hayatlı olduğu
gibi kabul eden, bugün varsa kuruşuna kadar bu gün yiyip yarını
düşünmeyen, içki, karı – kız, sefanın aklınıza gelebilecek her
türlüsünü tatmaya çalışan bir insan. Amaaa, zamanı geldiği zaman
kendisinden umulmayacak derecede bir değişimde yaşayabiliyor.
Orucunu eksiksiz tutan, namaz kılan, elinden geldiğinden fazla
yardım etmesini seven ve inanılmaz bir sabır’a sahip bir kişi
olup çıkabiliyor karşınıza.
Ben Türkiye’ye yeni gelmiştim,
kuzenimin kocasıyla iki tek atarız diye düşünürken…
Adam Fethullah Gülen cemaati ile
güneydoğu Anadolu “turuna” çıkmış. Geçenlerde geldi, dün MSN
üzerinden görüştük. Anlat dedim:
-
-
Ebem…
-
-
Para onlarda
-
-
…
-
-
Sabah 4de namaz
-
-
…
-
-
Nefes alamadım ya
-
-
…
-
-
Gir camiye çık camiye
-
-
…
-
-
Babayı gördüm.
-
-
…
-
-
Gülen hoca Kürt vatandaşlara yardım edin demiş
-
-
…
-
-
Kadın yoktu, namahrem oğlum
-
-
Kürt köylerine gittik
-
-
Çok kötü
-
-
İnsanlar aç, aç
-
-
Yiyecek ekmek yok, ev yok
-
-
…
-
-
Çorapları bile yok
-
-
…
-
-
Sen ne diyorsun boşuna PKK olmamışlar
-
-
…
-
-
Van, Tatvan, Bitlis, Muş
-
-
…
-
-
Yiyecek ve giysi götürdük
-
-
30 tane iş adamı
-
-
Gidip görmen lazım
Biz meydanı boş bırakalım, âlemin
başıyla orasıyla burasıyla uğraşılmasına göz yumalım, toparlanıp
kendimize gelmeyelim. Bu Atatürkçülük, halkçılık değildir.
***
27.03.2008
Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır…
Siz hiç gurbet yaşadınız mı?
Öyle misak-ı
milli sınırlar içersinde gurbet, gurbet değildir!
Vatanınızdan, sevdiklerinizden binlerce kilometre uzakta,
bilmediğiniz – tanımadığınız insanlar arasında. Ne dilini
bilirsin, ne kültürlerini anlamak imkânın vardır. Çoğu zaman
parasızlıktan senelerce vatanından ayrı yaşarsın. Yabancı
olduğun için yerliler horlar, en iyi ihtimale hakarete uğrar,
dil bilmediğinden kendini savunamasın. Korku içersinde senelerin
yerlilerin arasında geçer. Yabancı olduğun için kapılar bir, bir
yüzüne kapanır. Ekmeğini kazanırsın ama nasıl kazandığını bir
sen, birde Allah bilir. Saldırıya uğrarsın, yakılırsın…
Böyle şartlarda karşına dilini bilen seninle ayni acıları
yaşamış ya da yaşayan bir insan çıktımı, sen Kürt müsün, Türk
müsün, Ermeni misin … ? diye sormaz boynuna sarılırsın! Zamanla
çevren artar ama “diğerine” yüz çevirmesin. Çünkü komşu,
komşunun külüne muhtaçtır. Ve sen bunu çok iyi bilirsin. Ortak
değerin geldiğin topraktır. Geçmişini binlerce kilometre ötede
yaşamışken, geleceğini yine başka topraklarda birlikte
yaşarsın.
Mürekkep yalamış bir insan “…PKK'ya tahammül var, türbana
yok…” gibi nesnesiz sözler sarf edebiliyorsa, hele bu zat
Üniversitelerarası Kurul'un (ÜAK) Başkanı ve Akdeniz
Üniversitesi Rektörü gibi bir makamı “dolduruyorsa”… Bu
düşündürücü bir durumdur.
Genelde etnik bölücülük vatan topraklarının belirli bir kısmına
yönelikken, irtica gibi bir olgu tüm vatanı tehdit eder.
Atatürk ve arkadaşlarının evlatları miraslarına sahip çıkmasını
bilir. Vatanımıza yönelecek her türlü tehdide siper olmasını
biliriz. Bundan kimsenin, ama hiç kimsenin şüphesi olmasın!
***
28.03.2008
Janus
Janus, bir
yüzü o yana, bir yüzü bu yana bakan ikiyüzlü Roma tanrısıdır.
Yunan mitolojisi bu tanrıyı tanımaz, Romalılara özgü bir
tanrıdır. Çelişkinin, ikiyüzlülüğün simgesidir.
-
— Laik ve çağdaş Türkiye taraftarları mı canları
sıkıldıkça anayasayı değiştirmeye kalkıyor?
- —
Laik ve çağdaş Türkiye taraftarları mı kamusal alana ve
eğitim sistemine dini simgeleri sokmaya çalışıyor?
- —
Laik ve çağdaş Türkiye taraftarları mı din ekseninde bir
devlet yönetimi peşinde?
-
— Laik ve çağdaş Türkiye taraftarları mı eşi türbanlı bir
cumhurbaşkanı dayattı?
- —
Devletin temel taşlarını kim oynatmaya çalışıyor?
Kabul ediniz kaybettiniz!
-
Patronlar dünyası çağrıda bulunuyor:
'Herkes bir adım geri atsın'
-
Neden?
-
Aklın sesi durdu mu? İleri giden biz miyiz?
Sayın
Hisarcıkıoğlu:
"Bizim
bugün buradaki kitle olarak, ailelerimizle birlikte Türkiye
nüfusunun yarısından fazlasını temsil ediyoruz. Biz ülkemizi,
her konumuzu tartışabilmeli, ama karşının kaygılarını da dikkate
alıyor olmalıyız. Birbirimize 'öteki' diye bakmamalıyız. Bunun
zararını hepimiz görürüz."
Siyasetsiz para, parasız siyaset olmaz!
-
Bunu bilmeyecek kadar bu işlere uzak değilim.
-
Bas, bas bağırıyorsunuz hizmet diye. Türkiye’ye
verebileceğiniz en iyi hizmet:
-
-
Hükümet olarak istifa etmeniz, çekilip kenarda ben nerede
yanlış yaptım diye düşünmenizdir.
***
29.03.2008
Doğrular ve yanlışlar
Öncellikle okurlarıma ve bu
siteyi takip edenlere teşekkür etmek istiyorum. Aldığım olumlu
ve
olumsuz tenkitler benim için bir ilham kaynağıdır. İnanın
Türkiye’de olaylar o kadar hızlı gelişiyor ve gündem o kadar
çabuk değişiyor ki profesyonel bir yazar bile zorlanır. Zaten
yetişemediğim için aslında yazmak istediklerimi bir türlü
“kaleme” alma fırsatı bulamıyorum. Kaldı ki ben “yalnızca”
ülkesinin geleceğinden endişelenen bir insanım. Yani profesyonel
bir yazar, çizer değilim!
Atatürk ilke ve inkılâplarını, Atatürk’ün düşünce dünyasını,
acaba Atatürkçülüğü millet olarak doğru algıladık mı diye
kendime çok sormuşumdur. Kendimce verdiğim yanıtlara
geçmeden önce Janus başlıklı yazımın devamı anlamında bir – iki
konuya daha değinmek istiyorum.
-
1.
AKP iktidarı
sosyal
güvenlik reformunun bir parçası olan sağlık reformu
gibi son derece önemli bir konuyu ele aldığında,
-
2.
Son sınır ötesi operasyon öncesi AB(D) kamuoyuna
yönelik çalışmaları için.
Kendi kendime helal olsun dedim. Buna benzer ancak bir
kaç örnek daha sıralayabilirim. Olumsuzluk, ardından olumluluk,
sınır çizgisi belirsiz bir şekilde yine olumsuzluğa dönüşüyor.
Bu iktidar bu devleti yönetemez hale gelmiş ve ulusu
bölmüştür!!!
Etnik bölücülük + laik,
Anti laik cepheleşmesi + ekonomik başarısızlıklar + başıboşluk
+…= KAOS
Matematiksel bir deha olmak
gerekmiyor, ancak denklem istenilen sonucu vermiyor! Hani
hükümetin yaptığı gibi
kâğıt
üzerinde kişi başına düşen milli geliri yükselterek denklemi de
değiştirebilirim ama gerçekçi olur mu diye ciddi tereddütlerim
var.
- Bu
bağlamda doğrunun, yanlışın izafi kavramlar olduğuna
inanıyorum. Ülkenin bunca sorunları beklerken, TBMM’de
gerçekten milletin lehine kararlar alınması için gereken
çoğunluk oluşmuşken…
-
Ülkeyi bu şekilde gerip, kendi işlevini dahi engellemenin
mantığını anlamakta güçlük çekiyorum. Ama bu talihsiz
olaylardan ders de çıkarabiliriz. Temennim çıkarması
gerekenlerinde kendi paylarına düşen dersi almış
olmalarıdır.
*
Cumhuriyet ilkesi:
Millet egemenliğine dayalı Demokratik Cumhuriyet rejimini bir
yaşam biçimi olarak benimsemek. Demokrasi birey ve vatandaş
bilincinde olan, yasalar karşısında hak ve sorumluluklarını
bilen bir insan tipi ile ayakta kalabilir. Demokraside, devletin
ve milletin bütün eylem ve işlemlerinin hukuk kuralları
çerçevesinde olur. Hiç kimsenin yasalara aykırı davranma
ayrıcalığı yoktur. Demokraside, siyasi görüş sahibi olma, siyasi
parti (yıkıcı, bölücü, ırkçı, uluslararası anlaşmalara aykırı
görüşleri temsil edenlerin dışında) kurma ve periyodik olarak
yapılan seçimlere katılma özgürlüğü vardır. Demokrasilerde seçme
ve seçilme özgürlüğünün ayrım gözetilmeksizin herkese tanınır.
Demokraside dil, din, mezhep, cinsiyet ve siyasal görüş farkı
gözetilmeksizin herkes yasalar önünde eşittir. Birey;
anayasa, yasa ve diğer hukuk kurallarına uyması gerekir.
Uymadığı takdirde yine yasalarda belirtildiği gibi cezai
yaptırımla karşılaşır. Anayasada belirtilen hukuk devleti,
sosyal devlet, Atatürk milliyetçiliği, insan haklarına bağlı
devlet gibi cumhuriyetin temel niteliklerini bir yaşam tarzı
haline getirir. Kul, mürit veya tebaa gibi kavramlara bu ilkede
yer yoktur.
Milliyetçilik ilkesi:
Atatürk milliyetçiliğinde
bireyler, kendi çıkarlarından önce milletin çıkarlarını gözetir.
Soy, ırk gözetmez, hatta ırkçılık gibi ayrıştırıcı yaklaşımları
reddeder. Birlikte yaşama azmini, bütünleştirici ve kaynaştırıcı
unsur olarak ele alır. Dil, kültür, ortak geçmiş esas sayılır.
Atatürk milliyetçiliği birleştiricidir ve kendini Türk hisseden
herkesi Türk olarak kabul eder (anayasamızın 66. maddesi. Tabii
bunu da değiştirmeye kalkmazlarsa).
Halkçılık ilkesi:
Halkın devlet için değil devletin
halk için var olmasıdır. Halkın halk tarafından, halk için
idaresidir.
Devlet, her türlü eylem ve
işlemde toplumun çıkarını gözetmek mecburiyetindedir.
Laiklik ilkesi:
Laikliğin somut uygulama biçimi anayasamızın 24 üncü maddesinde
açıkça belirtilmiştir. Ve ancak 14. madde ile belirli sınırlar
konmuştur. Dini inanç, ibadet ve kanaat özgürlüğü devlet
tarafından güvence altına alınır. Buna aykırı hareket edenler,
Türk ceza kanununun ilgili maddelerince yargılanarak
cezalandırılır. Laiklik, aklı kullanma becerisini en üst düzeye
çıkaran bir anlayıştır. Her türlü akıl ve bilim dışı hurafe
laiklik tarafından reddedilir. Laiklik ilkesi, bütün gelişmiş
devlet ve toplum yapılarının (sekülerizm)
ortak anlayışıdır.
Devletçilik ilkesi:
Atatürkçü düşünce Sistemi’nin
ekonomi teorisidir. Devletçiliğin ana hedefi, Türkiye’nin
ekonomik ve sosyal kalkınmasını ivedilikle gerçekleştirmektir.
Bu zorunlu bir girişimdi, düşünün Osmanlı çökmüş ve bu
yıkıntıların içersinden yeni bir devlet inşa edilmiştir.
Devletçilik, devlet işletmeciliği ile özel sektör
işletmeciliğinin birlikte ve uyum içinde çalışmalarını öngörür.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yeterli sermaye birikimi olmadığı
için özel sektör tarafından yeterli yatırım yapılamamış, bu
boşluğu devlet doldurmuştur. Devletçilik anlayışı; özel sektör
işletmeciliğine karşı değildir. Tam tersine Türk özel sektörü
devlet eliyle oluşturulmuştur (Bkz.
Vehbi Koç).
İnkılâpçılık ilkesi:
Atatürkçü düşünce Sistemi’ne
dinamizm kazandıran ilkedir. Toplumun ihtiyaçları doğrultusunda
çağın, aklın ve bilimin gerektirdiği yeniliklerin en kısa
zamanda yapılmasını savunan ilkedir. İnkılâp, devlet ve toplum
düzenindeki aksayan kurumları kaldırarak yerlerine ihtiyaca
cevap verebilecek yeni kurumların oluşturulması anlamına gelir.
İnkılâbın durağan değil, sürekli ve dinamik bir biçimde
uygulanması gerekir. Dünyanın sürekli değişmekte ve bu değişen
şartlara ayak uydurmak devletimiz ve milletimiz için en önemli
zorunluluktur. Atatürk inkılâplarını çağın koşullarına göre
geliştirmeyip aynı şekilde korumak Atatürkçü düşünce sistemi ve
inkılâpçılık ilkesine aykırıdır. İnkılâpçılık ilkesine göre:
-
Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.
-
Kaynak:
Kara Harp Okulu , Önder Gürbüz
Hiç düşündünüz mü, Atatürk gibi
bir insan nasıl olurda da kendisiye aynı zaman dilimine düşen
Rus ihtilalından etkilenmesin?
Sanırım etkilenmiştir, etkilenmiştir ama önce düşünmüştür!
Bizim şartlarımıza uyuyor mu diye.
Kanımca bir durum
değerlendirmesinde bulunarak, hem kendi hem de Avrupa tarihinden
- belki de Karl H. Marx’ın “Din
halkın afyonudur”
sözünden de etkilenerek laiklik ilkesini hayata geçirmeye karar
kılmış, Piyasa ekonomisini, komünizme
yeğlemiştir. Demek ki bir şeyler gördü, ya da tahmin etti ve
zaten sayısız savaşlardan ve sefaletten “canı burnunda”
milletine…
Bilmem anlatabiliyor muyum?
*
Ucuz siyaset
Ucuz siyasete Türkiye’nin karnı
tok. İstanbul’un bir semtinde yetişmek edepsiz bir siyaset
anlayışına mazeret
olamaz.
Hele bu anlayışa, asalet kavramı tamamen ters düşer.
- Bir
yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada
güneş batıyor demektir.
-
Çin Atasözü
***
30.03.2008
Neyi paylaşamıyoruz?
-
Türkiye’yi mi?
-
Atatürk’ümü?
-
Allah-u Te’âla’yı
mı?
- …
-
-
Küçük bir çocuk şımarıklığı ile tutturdun mu, ya istediğini
verirler ya da…
-
Ayıptır, ayıp!
*
Gerçeklik her türlü kuramdan
daha sinsidir
Atatürk’ün ihtarlarını buradan
tekrarlamak istemiyorum. İyi yönetilmenin ilk göstergeleri nedir?
- …
- …
-
-
Düşünme fırsatınız oldu mu? Bakalım aynı sonuca varacak
mıyız?
-
Refah ve huzur…
- Beş
buçuk senede refah düzeyiniz artımı?
-
Genel anlamda huzurlumunsunuz?
-
Diyelim ki siz öylesiniz, çevreniz ne durumda?
Anadolu yüreği
- aklı yerine göre bir
kuzucuk kadar masum, bir tilki kadar kurnazdır.
Eğer yaptığınız bunca açılışlar
göstermelik değilse!? bunların doğal sonucu olarak işsizlik
azalması gerekmiyor mu?
Kâğıt üzerinde değil,
gerçekten! Eskilerin deyimi ile laf-ü güzaflık (laf ola beri
gele) etmeyin.
*
Bir ihtimal daha var, o da ölmek
mi dersin. Söyle canım ne dersin...
Söylem daha da sertleşti:
- 1.
ya bittiğini anladılar mümkün olduğu kadar sert ve yanlış
anlaşılması mümkün olmayan bir şekilde taraftarlarını bir
arada tutmaya çalışıyorlar.
- 2.
ya da
bir yaptırımla
karşılaşmayacaklarından emin hareket ediyorlar.
***
31.03.2008
- Göz
odur ki dağın arkasını göre,
-
Akıl odur ki başa geleceği bile.
*
Öteki taraf
Oldum olası öteki taraf ilgimi
çekmiştir. Mesleğim gereği zaten öteki tarafın düşünce
sistematiğini,"silahlarını" tanıma mecburiyetim var. Gerçi
bu konu meslektaşlarım ve benim aramda her zaman tartışma konusu
olmuştur ama bence "gerçeğe" mümkün olduğu kadar yakın olmak
için öteki tarafı da tanıyacaksın. Tanımazsan boş bulunur
kendini savunamazsın.
-
“Ayak
takımı” gibi sözler bizlerin ağzına yakışmadığı gibi, adeta
sorumluluğumuzu da yüzümüze vuruyor. Unutmayalım - Köylü
Milletin Efendisidir – sözünü kim söylemiştir?
Toplumun ihtiyaçları doğrultusunda çağın, aklın ve bilimin
gerektirdiği yeniliklerin en kısa zamanda yapılmasını
savunan ilke
İnkılâpçılıktır. Yurt
sevgisi, insana sevgi ve saygı ile el ele gider.
-
- Zamanı gelen bir
düşüncenin gücüne hiç bir ordu karşı koyamaz.
-
Victor Hugo
Atatürkçülüğün ruhunu yeniden canlandıralım!
*
Ruhunu satmak
Bilmiyorum siz nasıl
düşünüyorsunuz ama ne dünyadaki her hangi bir paraya, nede
herhangi bir AB(D) tehdidi için ruhumu satmam, satamam!
*
Terbiyesiz
Allah’ı anmak ancak sizin ve
sizin gibilerin kafasında laikliğe aykırı olabilir.
*
Yalan
Sevgili okurlarım, sayın site ziyaretçileri sizleri bilemem ama
ben bir bilgiyi en az üç güvenilir kaynaktan teyit ettirmeden
doğru olarak kabul etmem. Geçenlerde beni eleştiren bir okurum “ne
çok şey biliyormuşum, pes… “ diye yazmıştı. Efendim size
Eflatunun sözü ile cevap vermek istiyorum:
Tek
bildiğim şey, hiç bir şey bilmediğimdir
Ama bilgiişlem benim 25 senelik mesleğim ve hobim yani
bir bilgiye ulaşmam
benim dakikalarımı alırken, siz belki saatlerce uğraşır ve
yinede aradığınız bilgiye ulaşamayabilirsiniz. Bunun için ufak
bir program hazırladım. Tamamen ücretsizdir ve yine ücretsiz
olarak tanıdıklarınıza verebileceğiniz bir ürün. Sürüm 1.2.
Yazık ki vaktim programı geliştirmeye müsait olmuyor ama sürüm
1.3 yayınladığım zaman inanın içinde bir çok sürpriz olacak.
Programı kullanmak çok basit,
sağ ve sol tuşlarla kullanılabilir. Özellikle Atatürk portresine
tıklamanızı tavsiye ederim. Bizim “haberlerde” hep söz ederler
dünya ayaklandı, falan filan diye. Girin programa dünya
basınından seçmelere bir tık ve…
Programı masa üstüne kayıt etmenizi tavsiye ediyorum, hep
elinizin altında olur.
***
01.04.2008
Ah birde şu kokusu olmasa…
- Bu
AKP’yi sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı
saklasak?
-
İlginç bir soru, düşünmeye değer.
*
-
Doğrudur, elbirliği ile üstesinden gelemeyeceğimiz hiç bir
işin olmadığına bende inanıyorum.
Siz elinize geçen
fırsatları değerlendiremediniz. Artık çok geç. Bu
saatten
sonra
size kim inanır?
Kaldı ki aslı, astarı olmayan
ithamlarınızda artık mide bulandırmaya başladı. Temsil ettiğiniz
anlayış ve üslubunuzla adeta vatandaşlarımıza arada kalmış
insanların ezikliği ve çırpınışlarını yaşatıyorsunuz. Efendi
sen türbanı, mürbanı boş ver. Bize
real
ekonomiden
haber ver. Avrupa birliği ne oldu? Onu söyle. Türbanla,
sözüm ona özgülükler ve demokrasi ile bizi oyalama.
-
- Karşılaştığınız
problemleri onu yaratan düşünce tarzıyla çözemezsiniz.
-
A. Einstein
***
02.04.2008
Gençler
Gülsem mi, ağlasam mı bilmiyorum. Dün internette öylece
“gezinirken” bir kaç site dikkatimi çekti. Nisan bir şakasından
bahis etmiyorum. Gerçekten ulaşımları engellenmiş! Site
içeriği değiştirilmişti.
Bu
gün bile sitesini daha düzeltemeyen var.
Arkadaşlar bu herkesin başına
gelebilir. Benim bile.
Saldırıları
zorlaştırmanın bir kaç yolu var. Tamamıyla engellemeniz
neredeyse mümkün değildir. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir
makale yayınlamayı düşünüyorum. Lütfen küfürle, sövüp saymakla
ağzınızı bozmayın. İnanın bu gibi insanlarla mücadele etmenin en
iyi yolu, herkesin anlayabileceği bir dilde yanlışlarını dile
getirmektir. Küfürle “onları” sevindirmekten, tatmin olmalarını
sağlamaktan başka hiç bir şey elinize geçmez. Bizler, onlar
diye bir şey yok. Hepimiz bu vatanın evlatlarıyız!
-
Yanlışlarsa, neden yanlış olduklarını anlayacakları bir
dilde anlatmalıyız ki insan kazanalım. Kalb kırmak çok
basit, kalb kazanmak ise zordur. Atatürkçülük zoru, hatta
imkânsızı başarmaktır!
Hakaret, küfür - kâfirle
bizlerin işi olamaz, olmamalı.
-
-
Arkadaşlar,
-
İnsanlarımıza, insanca yaklaşmak için bilgi en iyi yoldur.
İnanın, kendi hayat tecrübemden de yararlanarak söylüyorum:
-
- Her
şeyin, ama her şeyin bir mazisi vardır.
Önemli olan bu mazideki olayları bilip güncel sorunları bu
bilgilerin ışığında, mantık çerçevesinde değerlendirmektir.
Sizlerden çok derin bir tarih bilgisi bekleme hakkını
kendimde görmüyorum. Ama yakın tarihinizi bilmek, ergen ve
sorumlu bir insan olarak sizlerin görevidir! İleride bir gün
ana, baba olacaksınız.
Bir
takım yasaklar niçin getirilmiştir? Nedenleri neydi?
Bugün yaşadığımız sorunlar
hakkında bir fikir edinmek için bu 32. videodan oluşan filmi
izlemenizi öneriyorum. Ilk linki ben size vereyim, gerisini
sizler zaten bulursunuz.
http://www.youtube.com/watch?v=I0X79zstET0
***
03.08.2008
Saman alevi
RTE, hiç şüpheniz olmasın ya öyle
ya böyle sonunda Türkiye kazanacak ama ağır bir bedelde
ödeyerek. Tüm bunları bir varlık meselesine dönüştürdünüz. Hem
de kardeşi, kardeşe küstürerek. Hiç
şüphem yok ki sizi
tarih affetmeyecek ve her şeyi tüm çıplaklığı ile
değerlendirecektir. Ufukları kısıtlı olanlar, önlerini ancak
burunlarının uçlarına kadar görürler. Vizyon ve misyonunuz bir
saman alevi gibi parladı ve kül olma yolunda.
Eski bir atasözüdür: “Keskin sirke küpüne zarar”
Partinize, size inan
Türkiyelilere ve ne yazık ki Türkiye’ye faydanız olmadığı gibi
zarar verdiniz. Zihniyetiniz hala kuvvetler ayrımından ve
yasamadan söz ediyor. Yasamanın, yargıyı etkisi altına
alabileceği hayali peşinde… Demokrasi anlayışınız bir kez daha
şaibeli bir durum aldı. Yazık, çok yazık…
***
-
Fenerbahçe taraftarı değilim ama gerçekten tebrik ederim
-
- :)
***
04.04.2008
"Vatan
elden giderse bir daha geri getirilemez"
Son İstiklal Savaşı gazisi 110
yaşındaki Yakup Satar, 02.04.2008 saat 22.50 sıralarında hayata
gözlerini yumdu. Allah rahmet eylesin…
-
“…Bana sorsunlar, Acaba bu vatani nasıl kurtardık? Yalın
ayak…
-
Ayağımızda çarık, aç, susuz bu vatani kurtardık. Rica
ederim, birlik olmalılar…”
http://www.cnnturk.com/video/index.asp?vid=4553
Yakup Satar, ve geçmişten –
günümüze tüm şehitlerimizin, gazilerimizin anılarına şu
üçlemden oluşan
programları hizmetinize sunuyorum.
-
1.
Atatürk diyor ki;
-
2.
Atasözlerimiz
-
3.
Gönül ve
akıl yoldaşlarımız
***
Vahdettin’de eloğlundan medet ummuştu!
***
05.04.2008
Ata eyer gerek, eyere er gerek
- Oh
be, kendileriyle meşguller… Millet rahat bir nefes alıyor
derken!
- Dün
yaşadığımız;
-
-
1.
Şanlıurfa olayları…
-
2.
TBMM’dekine “önerge ciddiyetsizliği”. İktidar
kendi önergesini kendisi reddediyor. İktidar
-
"olur böyle
karışıklıklar” demekle yetiniyor. Özür,
kabahatten büyük… İşte böyle bir
-
zihniyet yönetiyor bu
devleti. Yönetime bak, hizaya gel…
-
3.
Dışarıdan yani AB’den öneriler (emirler) geliyor
zihniyet önerileri (emirleri) yerine
-
getirmeye hazırlanıyor.
Malumunuz pazartesi “kurtarma operasyonu” başlıyor. Allah’ım
-
kimlerin eline kaldı bu vatan!?
… Karma Komisyon bir odada
toplanmıştı. İçeride Gazi’nin de bulunduğu kalabalık bir
mebuslar gurubu kenardan müzakereleri takip ediyorlardı. Fakat
encümende işler pek çabuk skolâstik’e saplanmak istidadını
gösterdi. Malumat-ı diniye (din bilgisi) yarışına giren hocalar…
İşte o zaman, ancak ihtilal meclislerinde görülen bir sahne
görüldü. Gazi Mustafa Kemal birden ileri yürüdü. Karma encümen
reisinden söz alarak bir mektep sırasının üzerine çıktı… Son
sözlerini söylerken bakışları, tam karşısındaki hoca efendinin
gözlerine saplandı:
“Burada
toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi tabii görürse, fikrimce
çok iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade
olunur. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir…”
Gazi “bazı kafalar kesilecekti” derken, gözleri encümeni
ve hele tam karşısındaki Ankara Mebusu Hoca Mustafa Efendiyi
ezmekle kalmıyordu. Gazi’nin sağ elide, bu başların nasıl
kesileceğini anlatmak istercesine… sağa sola işleyip duruyordu!
O zaman mesele birden ve herkesin
kavrayacağı gibi anlaşılmış oldu… Hoca Mustafa Efendi:
-
“Affedersiniz efendim, dedi. Biz meseleyi başka nokta-i
nazardan mütalaa ediyorduk. İzahatınızdan aydınladık…”
-
-
Müşterek encümen derhal, saltanatın kaldırılması kararı
aldı.
-
Ş. S. Aydemir Tek Adam
sayfa 61,62
-
-
Bütün bunları neden mi yazdım? Bilmem, belki biraz
düşünmeniz için!
-
Sözlerimi bir atasözü ile başladım yine bir atasözü ile
noktalamak istiyorum:
-
- Ayağı yürüten baştır.
***
06.04.2008
2008 Çin’de düzenlenecek olimpik
müsabakalar
İstanbul ve İstanbul simgeleyecek
fotoğraf. Türbanlı küçük bir kız çocuğu! İşte 2008 yılında AKP
hükümetinin Türkiye’si…
***
Ben
Belki bugüne kadar yazdıklarım
için:
- -
ne istiyor bu adam?
- -
neden herkesi eleştiriyor?
-
-
diye içinizden geçirmişsinizdir? İnanın ne istediğini gayet
iyi bilen bir insanım. Pervasız mıyım? Hayır, inanın
korkuyorum! Hem yazıyorum, hem korkuyorum ama
korkunun ecele faydası yok!
-
Ben sağlığını bir kazadan dolayı yitirmiş bir insanım.
Ailem, babamın vefatından sonra topu, topu
yedi
kişi
kaldı
(üçü
çocuk). Yurtdışındayım, sırtımı dayayabileceğim kimsem
yok gibi! Bir ihtiyar anamdan, eşim, evladım dışında.
Kimseden destek ya da yardım
almıyorum.
Yurtdışındayım dedim ama bir ayağım sürekli Türkiye’de. Önce
Allaha sonra ideallerime, bilgime ya da bildiğimi sandığım
şeylere güveniyorum
…
Gönlüm:
-
-
Dinin çok dar ve katı yorumlanmamasını,
-
-
Hayatin gerçeklerine açık, bilgili ve bilinçli bir
şekilde önündeki zorlukları göğüsleyen bir
-
toplum,
-
-
Geçmişten – günümüze kadın, erkek tüm ham sofuların
tarihin karanlık sayfalarına, bir
-
daha çıkmamacasına
gömülmelerini,
-
-
Gazi
Mustafa Kemalin önderliğinde doruk noktasına erişen
kadın
hareketinin
tekrar
-
peçe ve çarşafa bürünmemesini,
-
-
“Darülaceze” izlenimi vermeyen bir hükümet,
-
-
Düşünen, hakkını – hukukunu bilen insan,
-
-
Dışarıdakileri ne “sen ne diyorsun efendi, haddini
bil…”
diyebilen
bir
Cumhurbaşkanı,
-
-
Benim ve benim gibi beş milyondan fazla insanın
vatanlarına geldikleri zaman “Almancı”
-
veya yabancı
muamelesi görmemesini,
-
-
“ithal gelin” veya “ithal damat” gibi çirkin ve
yakışıksız sözleri kullanan insanların
-
gırtlağına sarılmak,
-
-
Tüketici değil, üretici olmayı çocuklarımıza daha
küçük yaşta öğretmemizi,
-
-
Bir iş
yaptığımız
zaman o işi öyle bir yapmamızı istiyor ki AB(D) bize
imrensin biz onlara
-
değil.
-
-
Yeniden akıl çağının başlatılmasını,
-
-
Üniversiteye gidecek
olan gençlerimizin istedikleri ve yetenekleri olduğu dalda
öğrenim
-
görmelerini (puanlarının tutuğu dalı değil),
İstiyor…
İnsanız,
ne gönül nede göz doyar. Gönlün, gözün istediğinden
yapabileceklerimize geçelim.
Her şeyden evvel bir düşünmemiz
lazım acaba bu insanların doğruları, bizim yanlışlarımız
olabilir mi diye. Eğer yanıt evet ise veya eğer yanlışlar varsa
"nerede
birlik orada dirlik"
Atasözümüzden yola çıkarak el, ele – omuz, omuza vererek
elbirliği ile derhal yanlışların düzeltilmesi için girişimlerde
bulunmak lazım!
Türkiye’nin uluslararası
ilişiklerde tek boyutluluktan çok boyutluluğa geçme konusunda
ciddi adımlar atması gerekmektedir.
İrtica’ın ve PKK’nın arkasında
çok acık bir biçimde Batı’nın olduğu görülmeli ve içerideki
bütünlüğümüz ne pahasına mal olursa olsun korunmalıdır.
Bunlar zaten bilinen konulardır
ama uygulamada aksaklıklar olduğuna inanıyorum. Artık üstünkörü
değil, ciddi, köklü ve geniş atılımlar yapacak ufuk genişliği,
cesaret ve birikim ile bu konular ele alınmalıdır.
-
Kadınlarımıza hak ettikleri değeri vermemiz gerek.
Unutmayalım ki bizi dünyaya getiren, bizi büyütüp
yetiştiren, yine başka bir “kadına emanet“ eden ve en
nihayet bize toprağa kadar refakat eden bir kadındır. “O”
kadın ki bir yandan tarlada uğraşırken, diğer yandan çocuk
yetiştiren, sırtında “erkeğine” cephane taşıyan, yarasını
saran ona güç veren kadın…
-
Onları çarşafa, peçeye, türbana dolamayalım! Birey
olduklarını, insan olduklarını unutmayalım, unutturmayalım!
Bu bağlamda İsmail Hakki Baltacıoğlu, Besim Ömer Paşa ve
nice isimsiz insanlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum
(12.Eylül.1914 Inas (kız) Üniversitesi).
Yaratanın bizi yaratırken, o
omuzlarımızın üstünde taşıdığımız şeyin içine beyin diye bir şey
koyduğunu unutmayarak, tekrar kullanmasını öğrenelim. Yine
yaratana inancımız gereği canlıya, cansıza yaradılışından dolayı
sevgi ve saygı ile yaklaşalım.
-
Başkasından bir şeyler yapmasını beklemeyelim. Elimizden ne
geliyorsa yapmaya çalışalım. Örneğin kahvelerde pineklemek
yerine al eline kazmayı, küreği! Haberlerde izliyoruz, çoluk
çocuk doldurulmayan çukurlarda can veriyor! Üniversiteli
gençlerimiz, vaktinizin el verdiği derecede alın elinize
Kâğıdı – kalemi mahallelerinizde çocuklara derslerinde
yardımcı olun. Yapılamaz mı? Bal gibi yapılır! 2010 yılında
İstanbul dünya kültür başkenti ilan edildiğini duyduğum
andan itibaren internette bulabildiğim İstanbul ile ilgili
tüm fotoğraflardan (1860 – 2007) bir film yaptım. Yalnız
benim bildiğim dört kişi bu filimin de etkisi ile İstanbul’a
izine gitti. Beş milyondan fazla insan dörder tane turist
yollasa ülkemize, gayri safi milli hâsılamıza katkıları
hesaplamak için iktisatçı olmak gerekmiyor! Hele birde
Türk’e ayrı, turiste ayrı fiyat uygulamamızdan da vazgeçsek,
geleneksel Türk misafirperverliği ile Yunanistan’ı,
İspanyayı, İtalya’yı düşünmemize gerek kalmayacak.
http://www.gccsi.com/Download/Clip/Istanbul/Istanbul.htm
İnterneti ve gücünü
küçümsemeyelim. Örneğin webcam’ler ile Türkiye’mizin tarihi ve
doğal güzelliklerini 24 saat 365 gün İnternete – canlı –
koyabiliriz. Böylelikle turistik potansiyel şüphesiz artacaktır.
Düzgün İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyancası olan gençleri
benimle birlikte çalışmaya davet etmek istiyorum. Yine Atatürk
ve kurtuluş savaşımızdan bir örnek ile anlatmaya çalışayım:
Bir yandan iç ve diş tehditler
ile mücadele ederken öte yandan atalarımız Avrupa devletlerini
telgraf yağmuruna tutuyordu. Bu neden yapılıyordu? Hiç kuşkunuz
olmasın kamuoyu oluşturmak, davamızda haklı olduğumuzu “dünyaya”
anlatmak için! Bugün durum farklımı? Türkiye haksızlığa maruz
kalmıyor mu? İşte bu haksızlıkları dünya kamuoyuna duyurmak,
yalnız devletin değil, bireylerin ve sivil toplum örgütlerin’
inde vazifesidir.
-
Anlayacağınız yapabileceğimiz o kadar çok iş var ki, işe
başlamak ve bitirmek gerek!
-
Yazık ki bir işin ucundan sende tut demekten başka bir şey
gelmiyor elimden.
Arkadaşlar, sizi bilmem ama ben
bıktım artık olayları tekrar, tekrar yaşamaktan. Zamanındada
İngilizleri sevenler cemiyeti, bilmem ne cemiyetleri vardı. Ben
ne AB(D) ye karşıyım ne onların taraftarıyım. Ben bağımsız,
çağdaş ve Atatürk ilke ve inkılâpları çerçevesi içersinde var
olan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti taraftarıyım.
***
07.04.2008
TRT
-
-
Usta, bir pilav
üstü kuru çek…
-
-
Bana da bir
türban üstü peruk!!!
***
08.04.2008
301
İlginç bir tesadüf! Teknik
bilgiişlemde IBM hata koduna göre 301 klavye hatasıdır. Yani
yazıp, çizmeniz bu kodu gördüğünüzde imkânsızlaşabilir.
Türk Ceza Kanunun 301 maddesi,
üçüncü bölümü:
-
Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına
Karşı Suçlar
-
Başlığı altında bunları bulursunuz:
Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin
kurum ve organlarını aşağılama
MADDE 301.
- (1)
Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini
alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
- (2)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını,
askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- (3)
Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı
tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir
oranında artırılır.
- (4)
Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç
oluşturmaz.
http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html
Bu maddenin kaldırılmasını kim
dayatıyor, kim kaldırılması için elinden geleni yapmaya
hazırlanıyor?
Hatırlayalım Anayasamızın 66
maddesi:
- I.
Türk vatandaşlığı
-
MADDE 66.
Türk Devletine vatandaşlık bağı
ile bağlı olan herkes Türktür.
-
Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. (Son cümle
mülga: 3.10.2001-4709/23 md.)
Vatandaşlık, kanunun
gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen
hallerde kaybedilir.
Hiçbir Türk, vatana
bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça
vatandaşlıktan çıkarılamaz.
Vatandaşlıktan çıkarma
ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.
http://www.tbmm.gov.tr/Anayasa.htm
Kan, ırk, soy, sop demiyor! Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür
deniliyor!
- Ve
bu madde kaldırıldığı takdirde isteyen, istediği şekilde…
-
Özgürlük taraftarıyım ama sınırsız özgürlük diye bir
şey yoktur!
***
Şu AB sevdasından vazgeç artık
Türkiye! Adamlar açık, açık söylüyorlar. Sen taviz verdiğinle
kalıyorsun. Benliğine kavuş. Bu bir hayal ve hayal olarakta
kalacak. İstenmiyorsun, bu yüzsüzlük niye? Bilmez misin zorla
güzellik olmaz…
***
09.04.2008
Ölüm döşeği
Hiç sevdiğiniz birisinin ağır bir
hastalıktan dolayı ölümüne seyirci kalmak mecburiyetinde
kaldınız mı?
Kaldıysanız bilirsiniz,
kalmadıysanız Allah göstermesin!
Çaresizlik, tarif edemeyeceğim bir çaresizlik içersinde
beklemekten başka hiç bir şey gelmiyor elinizden. Bir yandan
yaşaması için elinizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorsunuz,
öte yandan rabbinize sonsuz yakarıyorsunuz. Hele birde
sevdiğiniz müebbet acılar çekiyorsa “işiniz” kat be kat
zorlaşıyor. Bu sefer yaşaması ve ölmesi arasında bir çelişkiye
düşüyorsunuz ki, en acı hayat tecrübelerinden biri bu olsa
gerek…
***
10.04.2008
Bu ne küstahlık?
- AB
kendine gel!
-
Küstahlığın da bir sınırı vardır.
*
Verilen söz tutulmalıdır
Güvenlik çocuk oyuncağı değildir!
Bilgiişlemde güvenlik başlı
başına bir konudur. Çok kapsamlı olmakla birlikte bölümlere
ayrılır.
Konu çok kapsamlı olduğu için
özel alanda kullanılan bilgisayarlar için bir kaç öneri
hazırladım.
Uyarsanız, pişman olmayacağınızı
garanti ederim. İlerde iş hayatında kullanılan sistemler
(özellikle client – server) ve web siteleri ile ilgi bir kaç
sözüm olacak.
Özel alanda kullanılan bilgisayarlar için güvenlik önerileri
***
11.04.2008
Ölüm
-
Ölüm Allahın emri, aynı yaşamak gibi. Türkiye yolcusuyum.
-
İlginize teşekkür ederim. Yazılarıma 14.04.2008 den sonra
-
Devam edeceğim.
***
16.04.2008
Ciddi talep…
RTE, boş laf karın doyurmuyor.
Halkın gerçekten ciddi bir talebi varsa şüphesiz bu iş ve aş,
gençlere istikbaldir.
301 gibi „kendini“ kurtarma
operasyonları ile uğraşacağınıza ulusal çıkarlarımızı,
insanlarımızın refahını gözetin.
Hani sözüm ona çeteler ile
mücadele ediyormuşsunuz, ciddi bir mücadele verin
arkanızda
olayım!
Bunu yaparken oraya buraya “atadığınız adamların” yolsuzlukları
ile mücadele etmeyi unutmayın. Ayıp oluyor! Son yolsuzluk
iddiası için yalnız Ankara, portakal ve
Zemzem
Tower demekle yetineceğim.
*
Sıkıştırma zaferin anatomisidir
-
Ekonominin ve siyasetin yabancıların eline teslim
edilmesinin çok pahalıya mal olabileceği düşünülmüyor.
Kongrelerde boynunda ulusal renklerimizi taşımakla, onuncu
yıl marşımızı çalmakla milliyetçi olunsa, ulusal
çıkarlarımız gözetilebilse…
- Ya
hiç sıkılmadan, utanmadan insan bu kadar yüzsüz olabilir mi?
Ben şahidim!!!
-
Yıllarca Atatürk’e, Türklüğe, ulusal varlığımızı simgeleyen
değerlere Avrupa’da ve muhtemelen Türkiye’de de sövüp
sayacaksın ve bugünden, yarına zihniyet değiştireceksin
öylemi?
-
-
Şöyle
bir genel duruma bakın. Sağdan, soldan, yetkili, yetkisiz
herkes bir “öneride” bulunuyor. AB(D) doğrudan içişlerimize
müdahale ve tehdit etmekten çekinmiyor. “Hükümet”
sesini çıkaramıyor. Yürürlükte olan anayasamızın ikinci
maddesi:
MADDE 2. –
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Ne demek
AKP kapatılırsa “Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri askıya
alınabilirmiş” . Hangi gerekçe ile “benim” iç hukukuma müdahale
ediyorsunuz. AB(D) “benden” daha mı iyi biliyor
"benim"
iç huzurumu kimin tehdit edip, etmediğini? Okkalı bir küfür
savuracağım, terbiyem müsaade etmiyor!
Zaten bu
işler küfür, kâfir ile olmaz. Türkiye’de bulunduğum sürede
Türkiye’de söyle bir ihtiyacın olduğu izlenimi edindim:
Avrupa’nın tarihi süreci, Avrupa Birliği, bazı Avrupa
devletlerinin kanunları ve iç hukuku ile ilgili birkaç somut
bilgilere ihtiyaç var.
Örneğin Almanya’nın Hessen eyaleti anayasasında (her
eyaletin bağımsız anayasası vardır ve ancak federal anayasa ile
çatıştığı takdirde federal anayasa, eyalet yasasını hükümsüz
kılar. AB anayasası veya kanunları ise AB üye devletlerin
yürürlükteki ilgili maddelerini hükümsüz kılar) ölüm
cezasının olduğunu biliyor muydunuz (21 Madde)?
Hessen Anayasası
Bazı Avrupa iç savaşlarını sıralayalım. Hani diyorlar ya
Türkiye’de iç savaş varmış!? ve bazı üst düzey yetkililerde bunu
bu şekilde kabul ediyor. Eğer Kürt asıllı vatandaşlarımız
toptan ayaklansalar acaba durum ne olur? Bunu düşünen yok!
İç savaşların gerekçelerine değinmeyeceğim:
Macaristan
|
1526
– 1538
|
İngiltere
|
1642
– 1649
|
Fransa
|
1789
– 1791
|
Portekiz
|
1828
– 1834
|
Almanya
|
1848
– 1849
|
Amerika
|
1861
– 1865
|
Rusya
|
1917
– 1920
|
Avusturya
|
1934
|
İspanya
|
1936
– 1939
|
Yugoslavya
|
1941
– 1945
|
Yunanistan
|
1946
– 1949
|
Avrupa
tarihi gerçekten çok karışık ve karşılıklı bir menfaatler
yumağıdır. Gerçi devletler tarihi ve güncel olayları da
incelediğinizde yine bu tespite varacağınıza inanıyorum. Avrupa
tarihinden örnek vermek gerekirse sanırım 1618 – 1648 arası
“otuz senelik savaş” diye adlandırılan hegemonya ve din
(Protestan – Katolik) savaşlarını anmadan geçmemek lazım. Bu
savaşların başlıca aktörleri arasında:
-
—
Almanya
-
—
Fransa
-
—
Avusturya
-
—
İspanya
-
—
Hollanda
-
—
Danimarka
gibi
ülkeleri sıralamak gerekir. Üzülerek söylemem gerekiyor ki
Türkçesini bilmediğim ama Avrupa tarihinin kara sayfalarından
olan Inquisition
dönemi
Müslümanların günümüzde yaşadığı çelişki ve şiddeti
aratmamaktadır. Anlayacağınız Avrupalılar “bizleri”
eleştirdiklerinde
kendilerine,
kendi
tarihlerini anımsatmak çok faydalı olabilir.
Devamı
*
17.04.2008
“Gülen Humeyni gibi”
Bunu ben iddia etmiyorum. Bu benzetmeyi
yapan
AEI araştırmacısı ve
Middle East Quarterly dergisinin
editörü olan Michael Rubin.
Turkey’s Turning Point başlıklı makalesini
lütfen
okuyun.
***
18.04.2008
Pirinç
Ah pirinç,
ah…
Başıma ne
işler
açtın. Merak işte.
Dün kafama takıldı acaba eskidende böyle şeyler var mıydı?
Bu merakın neticesi ilginizi çekecek bir çalışma olacak galiba!
Dün sabah sekizden, aksam yediye kadar ve bugün kaç saat daha
sürecek bilmiyorum. Ama önümüzdeki günlerde size bir
Cumhuriyet kronolojisi sunacağım. Beğeneceğinizi umarım. Bu
araştırmanın ağırlığı Cumhuriyet kurulduğundan beri:
- -
Depremler
- -
Darbeler
- -
Gıda sıkıntıları (ikinci dünya savaşında gıda sıkıntısı
çekildiği zaten beli bir olgudur onun için o dönemi bir
cümleyle geçtim)
- -
Parti kapatmaları (özellikle irticacı partiler)
- -
Ilkler…
- -
Belli başlı yerlerde olan insanlar eğer öngörülü
davrandıkları takdirde GSMH nasıl korudukları gibi…
Not: Yerel
seçimler için dağıtacağınız “sadaka vasıtasıyla beni seç”
paketlerinde pirinç var mıydı? Varsa piyasadan kaç ton çektiniz
acaba?
***
19.04.2008
Fala
inanma, falsızda kalma…
Yıllar
önce Hessen eyaleti istatistik kurumunda işlerim oluyordu. O
zamanlardan kalma birtakım çekincelerim vardır istatistiklere
karşı…
Gereğinden
fazla ciddiye almamak kaydı ile genel bir izlenim edinmek için
sakıncalı görmüyorum!
Şöyle bir
işsizlik verilerine göz atın…
İşsizlik Oranı
|
Tarih
|
Değer
|
Birimi
|
|
1997 Yıllık
|
6,8
|
%
|
|
1998 Yıllık
|
9,8
|
%
|
|
1999 Yıllık
|
7,6
|
%
|
|
2000 Yıllık
|
8,8
|
%
|
|
2001 Yıllık
|
8,8
|
%
|
|
2002 Yıllık
|
9,2
|
%
|
|
2003 Yıllık
|
10,5
|
%
|
|
2004 Yıllık
|
10.3
|
%
|
|
2005 Yıllık
|
10,6
|
%
|
|
2006 Yıllık
|
10,8
|
%
|
|
2007 Yıllık
|
9,9
|
%
|
|
Ocak 2008
|
11,3
|
%
|
AKP
hükümeti ne yapıyor? Sadaka Ekonomisi nereye kadar Türkiye’nin
istikbalini
garanti edilebilir? Arap ve AB(D) parası suyunu çekince ne
olacak? Kaldı ki, kimse menfaati olmayınca parmağını bile
oynatmaz!
Türkiye İstatistik Kurumu
*
-
Eğer Türk milletini, Katardaki gibi bir zihniyet
kurtaracaksa! Kalsın…
-
Soğan, ekmek yeriz yinede Atatürk milliyetçiliğimizden
vazgeçmeyiz!!!
***
20.04.2008
Benim Milletvekilim…
-
Şiddet uygulamaz!?
-
Hamili kart…!?
-
Takiyeci …!?
-
İrticacı…!?
- …
!?
Hayal âlemine hoş geldiniz.
*
21 sene kaldı. Ama yapmışken
doğru bir şey olsun istedim. İnanın Cumhuriyet kronolojisini
hazırlarken o kadar çok şeyi anımsadım, bilmediğim şeyleri
örgendim ki, hele birtakım olayların birbirine bağlantıları çok
enteresan…
***
21.04.2008
Dilenci buluşu, fukara çözümü…
-
Cumhuriyet tarihi kronolojisini hazırlıyorum…
- 67
sayfa oldu daha 1998’deyim. 45
saatin üzerinde…
-
Bakalım 2007 senesi sonuna kadar, daha ne kadar zaman daha
lazım.
Yoktan var olmak savaşını veren
bu ulusa inancım sonsuz. Benim milletimde bu yürek, iman ve
köklerine bağlılık varken bu Cumhuriyet kolay, kolay yıkılmaz.
Kronolojiyi hazırlarken buna defalarca şahit oldum. Bunca
hainliğe, kana, vurdumduymazlığa, menfaatperestliğe bu devlet
hala ayaktaysa mayası sağlam atılmış demektir.
Neden bu kadar geri kaldık,
yoksul düştük?
Nedeni ne din, ne dindarlık.
Müslümanlık asla gericilik olamaz!
Bence başlıca nedenlerden biri
dinin, dolayısıyla toplumun ve devletin gitgide ham sofuluğun,
bağnazlığın ve medrese tutuculuğunun etkisinde girmiş olmasıdır.
Allahın koyduğu kurallar ile yetinmeyip onlara yeni kurallar,
yasaklar, baskılar, sıkıntılar ekleyen bu anlayış öyle
yaygın(dı) ve güçlü(ydü) ki kimse karşı gelemiyor(du) buna
rağmen bu vatanın evlatları ayakta ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ve arkadaşlarının yolunda ilerlemeye devam edecektir.
***
22.04.2008
- AKP
örgütlenmiş bir sorumsuzluk örneği, yaşayarak görüyoruz!
-
Maddiyat neye yarar, maneviyat olmayınca? Ben ve benim gibi
milyonlar manevi değerlerimize
sahip
çıkıyoruz, çıkmaya devam
edeceğiz. Cumhuriyet tarihi kronolojisini 90 sayfayı buldu,
nihayet 2000’li yıllara geldim…
***
23.04.2008
Deniz Baykal
-
Kendi kendime soruyorum:
-
Deniz Baykal gizli bir Atatürkçülüğü Katletme
Partili olabilir mi?
-
Seçmenin büyük çoğunluğu istemeye, istemeye CHP’ye oy
veriyor çünkü Baykal başta…
- Atatürkçülüğü
Katletme Partisi Deniz Baykal ile dalga
geçiyor…
-
Deniz Baykal koltuk sevdasında…
***
24.04.2008
Takiyecilik yapmayın, Türban
hassasiyeti nerden çıktı şimdi?
Sizlere imkân tanınsa
yapamayacağınız şey yok gibi! Cumhuriyet tarihi kronolojisi 117
sayfa oldu 2001 yıllındayım. Siyasi İslam fırsat olunca neler
yaptığı akıllara durgunluk verecek derecede…
6 sene kaldı. İnanın araştırma,
yani bilgi derleme gerçekten çok zor
iş. 84 sene dile kolay.
***
25.04.200
Cankurtaran
-
Allah aşkı için yok mu bir yetkili?
-
Kimse görmüyor mu, izlemiyor mu bu kepazeliği?
-
Bizimle ilgilenen yok mu? Süt ineği misali “süt” lazım
olunca mı akla geliyoruz?
Anadilimiz
elden gitti, gidiyor!
Anlaşılan yurtdışında televizyon reklamlarını denetleyen yok.
Türkiye’den Avrupa’ya yayın yapan özel televizyonlar
izlenebiliyor mu bilmiyorum. İzlenebiliyorsa lütfen kullanılan “Türkçeye”
dikkat edin. Evlatlarımız böyle
bir
“Türkçe” ile yetişiyor…
Cumhuriyet tarihi kronolojisini
138 Sayfa 2002 yıllındayım…
***
26.04.2008
Sayın AKP Milletvekili Vahit
Erdem,
-
25.04.2008 tarihili Hürriyet gazetesinde yayınlanan
demecinizin samimi düşünceleriniz olduğuna inanmak
istiyorum…
-
Keşke AKP bu düşüncelere sahip çıkabilse. Türk ulusu
yaşadığımız ortamı hiç bir şekilde hak etmiyor…
-
Kutsal dinimiz ve ulusça ortak değerlerimiz siyasete alet
edilmemeli.
-
-
Saygılarımla
-
Önder Gürbüz
Not: az kaldı, 2003 yıllını
bitirdim. Şu an durumuyla 162 sayfa. Yakında elektronik kitap
niteliğinde Cumhuriyet tarihi kronolojisi 1923 – 2007 ‘yi
ücretsiz hizmetinize sunacağım.
***
27.04.2008
Takım
elbise
Takım
elbise ile oğlunun şehit haberini bekleyen babayı saygıyla
anıyor, tüm şehit ailelerinin önünde saygı ve sevgi ile
eğiliyorum…
***
Yakışmadı
- En
hafif tabirle ayıp ettin kurmay yarbay...
-
26.04.2008 tarihli Show haberi izlediniz mi bilmiyorum.
***
28.04.2008
Hayat pahalılığı…
Hayat gittikçe pahalanıyor,
tüketici olarak giderleriniz çıkarken gelirinizde aynı oranda
çıkıyor mu?
Çıkmıyorsa bunda bir “yanlışlık”
var. Çünkü hükümet “ekonomik başarılarını” övüyor. Siz
hükümetten daha mı iyi biliyorsunuz?
Fiyat Endeksi (Toptan Eşya) (1968=100) (İTO)
Genel Endeks (ITO TEFE, 1968=100)
Economic Research Forum
***
29.04.2008
Nihayet
Cumhuriyet tarihi kronolojisi
1923 – 2007 bitti.
Tarafım! Laik ve çağdaş bir Türkiye taraftarıyım. Din ve devlet
işlerinin kesinlikle birbirinden ayrı tutulması
gerektiğine inanıyorum. Çünkü toplumsal hayatın din esaslarına
göre düzenlenmemesi gerektiği kanaatindeyim. İnsan birçok yönden
cahil veya görgüsüz olabilir ama cahil olmak ille cahil kalmak
anlamına gelmemeli. Yalnız kulaktan dolmayla insan âlim olmaz…
- Din
istismara ve hurafelere açık, açık olduğu kadarda…
-
Buna rağmen elimden geldiği kadar İslam’ı siyasi amaçları
için kullanan kişi ve partilere de tarafsız yaklaşmaya,
davranışlarını ona göre değerlendirmeye çalıştım. Ekleri ve
notları yayınlamayacağım. Buna rağmen 247 sayfadan oluşan
bir belge, yaklaşık 100 saatlik bir çalışmanın ürünü…
Bu bilgileri derlememdeki yegâne
amaç unutturmamak!
Bence Atatürkçülük “kenardan”
gelişmeleri seyretmek değildir. Aksine mantık çerçevesi
içersinde olayların ortasında olmak ve belirleyici bir şekilde
olayların akışını yönlendirmektir. Etkin olabilmek için birçok
öğenin yani sıra genel kültür anlamında bilgi şarttır.
Cumhuriyet tarihi kronolojisi
1923 – 2007’ yi hazırlarken doğal olarak birçok güvenilir
kaynaktan faydalandım. Alman kanunlarına göre bir kaynaktan
alıntı yaptığınızda kaynağı göstermek şartı ile alıntı
yapabilirsiniz. Türk kanunlarını bu yönden tanımıyorum. Herhangi
bir telif hakkı ihlaline karışmamak için kaynaklarla temasa
geçtim. Eğer kaynaklar bu bilgileri yayınlamamda bir sakınca
görürlerse programı internetten çekeceğimi şimdiden taahhüt
ederim.
Cumhuriyet tarihi kronolojisi 1923 – 2007
Cumhuriyet tarihi kronolojisi'ni
online okumak için tıklayınız
***
30.04.2008
Haddini bil…
-
Haddini bil Iran ve Iranın molla gazeteleri!
-
Bizler varken bu memleket sahipsiz değildir.
Sizler ve buna AB(D) ‘de dâhil,
unutmayın ki yedi cihana meydan okuyan bu ulusun insanı ve bu
insanların yüce ruhudur. Bizim iç işlerimize karışmayın. Haddini
bilmeyene eninde sonunda haddini bildirirler ona göre…
*
Taviz, taviz üzerine, ne uğuruna?
-
Açın Cumhuriyet Kronolojisini okuyun!
- Atatürkçülüğü
Katletme Partisi’nin verdiği tavizlerin haddi
hesabı yok…
Sözüm ona demokrasi ve özgürlükler adı altında Türkiye
Cumhuriyetinin temellerini sarsmaya devam ediyorlar. AB’ye
aldılar mı seni Atatürkçülüğü Katletme Partisi.
Hayal âleminde dolaşıp durma. İnsanlarımıza gerçekleri
yansıt.
Fransa’nın saygın gazetelerinden Le Figaro’ da yayınlanan
bir
araştırmaya
göre:
Türkiye’nin AB üyeliğinden yana olanlar
-
Fransızların ortalama % 39
-
İtalyanların ortalama % 45
-
İngilizlerin ortalama % 31
-
Almanların ortalama % 35
-
İspanyolların ortalama % 38
Kesin olarak AB üyeliğine karşı olanlar
-
Fransızların ortalama % 39
-
İtalyanların ortalama % 44
-
İngilizlerin ortalama % 29
-
Almanların ortalama % 43
-
İspanyolların ortalama % 32
Söyle de diyebiliriz: Almanlar
burada belirleyici olacaklar bunun değişik nedenleri var ama en
önemli nedenlerden biri AB ekonomisinde önemli bir payları
olmasıdır.
*
1 Mayıs
Anayasal düzene baş kaldırmak
başka bir şey, sivil itaatsizlik başka bir şey.
Sivil itaatsizlik:
Demokratik hukuk düzeni, adaletsizlikler karşısında bireye
kendini savunma ve
koruma hakkını tanımıştır. Pasif
direnme olarak tanımlanan sivil itaatsizlik bir direnme
hakkıdır. En belirgin kriterleri; yasaya aykırılık,
şiddetsizlik, kamuya açıklık ve çiğnenen pozitif hukuk normundan
doğacak yaptırıma katlanmadır. Sivil itaatsizlik yaklaşımının
öncülerinden sayılan
Henry David Thoreau, Gandhi ve Martin Luther King’dir.
Düşünürlerin ortak
noktaları, eylemlerin temelinde şiddetsizlik olmasıdır. Cezai
yaptırımı
baştan göze alan sivil itaatsiz,
şiddete asla başvurmamaktadır. İyi niyet ve uzlaşma temelinde
şekillenen sivil itaatsizlik, bu nitelikleriyle farklı bir
politik felsefi akım olarak yorumlanabilir Türkiye’de bu konuda
verilebilecek örnekler:
- -
Bergama eylemleri.
- -
Rektörlerin türban direnişi.
*
Postal
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre:
Genellikle askerlerin giydiği konçlu ve kaba potin, mecaz anlamda
düşkün kadın demek.
-
Postalcıymışım!
-
Farkında değilim, olabilir mi? Olabilir!?
-
-
Günümüz Türkiye’sin de herkes, her şeyle gurur duyar oldu…
-
Bence gerçekten gurur duyulacaklar arasında ilk sıralarda;
canı
ve kanı
ile Türkiye Cumhuriyetinin
beka’sı
için çalışan güvenlik güçlerimiz ve askerlerimiz, vatan ve
millet sağ olsun diyen aileler, insanlık veya Türk ulusu
namına çalışan bilim adamlarımız, öğretmenlerimiz,
sanatçılarımız var. Beni “postalcı” olarak görüyorsanız özür
dilerim, böyle bir izlenim yaratma kastım yoktu…
-
Gerçi “postallarımla” da gurur duyuyorum! “O” postallar
olmasa acaba bu topraklara vatan diyebilir miydik? Her
neyse, ya ben gerçekten neler his ettiğimi ve düşündüklerimi
dile getiremedim ya da “siz” benim ne demek istediğimi
anlamadınız! Ama şunu da tekrarlamaktan ne bıkarım nede
sıkılırım:
Ben Atatürk milliyetçisi,
ulusalcıyım…
- Ne
demiştiniz “…milletin efendisi kim...”
- Bu
sözün sahibi kim? Ve bir Atatürk milliyetçisi olarak bu
tespite katılmamak, milletin istek ve gereksinimlerini göz
ardı etmek mümkün mü? Ama lütfen yukarıda Allah var, bir an
için elinizi vicdanınıza koyup benim şu soruma cevap verin:
-
-
1.
Türkiye genelinde eğitim durumuz - çok yönlü ve
karmaşık olayları – “doğru”
-
değerlendirmeye
müsait mi?
-
2.
Hurafelere, sahte hacı - hocalara kulak veren ve en
kötüsü inanan milletimiz
-
din istismarına açık
mı, değil mi?
-
3.
Siyasi amaçları, kişisel çıkarları için vatanını,
milletini “satmaya” müsait kişiler
-
var mı, yok mu?
-
4.
Eğitimsiz insanlardan en çok kimler faydalanabilir?
-
5.
Türk ulusunun eğitimine en çok önem veren insan
kimdi?
Atatürk milliyetçiliği her şeyden
evvel vatan ve millet demektir! Atatürk milliyetçisi kişisel
görüş ve inançlara saygı göstermekle birlikte toplumsal düşünür,
illeri görüşçü olmaya gayret gösterir. “Olayları” çok yönlü
değerlendirmek gerektiğinin bilincindedir. Kendi şahsına
istediği şey milletçe özgür olmak ve refaha kavuşmaktır. Milli
menfaatler, kişisel menfaatlerin çok ama çok önündedir.
Not: Türk Dil Kurumu, milliyetçi
ve ulusalcı kavramları hakkında ilerlide bir kaç sözüm olacak
***
01.05.2008
İşte, AKP’nin demokrasi anlayışı…
-
Anayasal düzene baş kaldırmakmış, insanları ne kadarda güzel
kandırmaya çalışıyorsunuz. “Hükümete” kim dur diyecek?
-
“Hükümet” gücünü gösterdiğini sanıyor. Vatandaş dövmekle
devlet egemenliği sergilenemez. Asıl gösterdiği hiç bir
güncel konuya egemen olamadığıdır.
“Hükümet” orantı
kavramına yeni
bir tanımlama getirmiştir.
*
Tarihten günümüze
-
Enver Paşa’dan, Recep Tayyip Erdoğan’a,
-
İttihat ve Terakki Cemiyetinden, Adalet ve Kalkınma
Partisine…
-
Aralarındaki
birliktelikleri
görebiliyor musunuz?
***
02.05.2008
Toprak, tarih ve yazgı kardeşi
Anadolu insanı, seni komadan
uyandıracağız! Eminim eninde sonunda kendinde uyanacaksın ama
iş, işten geçmiş olabilir. Bak 93 sene öncede sana güvenci
sonsuz olan ne demiş:
-
…Denilebilir ki birçokları, yaşama kabiliyetimiz kalmadığını
düşündü. Ama bakınız, kısa zamanda toparlandık, kendimize
geldik. Yeni bir savaşa bile hazırız. Bunun anlamı ne?
Milletimizin tarihine bakınca şunu görüyoruz: Birçok engele,
soruna, felakete rağmen, hiç bitmeyen tükenmeyen,
kendiliğinden çoğalan bir yaşama kabiliyetimiz var. Devlet
yenilse bile millet yenilmiyor. Milletimizin yaşama
kabiliyetine güvenin!...
-
Mustafa
Kemal Atatürk
***
03.05.2008
Hükümet İstifa
-
Kusura bakmayın ama yalnız “emir kulları mı” suçlu?
- İçişleri
bakanı ve emniyet Müdürü’nün istifası gerçekten yeter mi?
-
Bugün açıklandı enflasyon rekor düzeyde, bir bilsem
“hükümetin” neye hüküm ettiğini!
*
Oğullar
-
Bağımsız basın haberlerine bakarsanız AKP “hükümeti”
tarikatlara, tarikat vakıflarına, bazı iş
çevrelerine, yandaşlara, yalakalara ve tabii oğullara
yaradı.
-
Pardon bu arada milletime ne yaradı?
*
Gökyüzü neden mavi?
- Her
gün gördüğünüz gökyüzünün neden mavi göründüğünü hiç merak
ettiniz mi?
- Çok
doğal bir soru aslında. Belki bir gün bir çocuk veya başkası
size bu soruyu yöneltebilir. Benim sorduğum gibi. Ne cevap
vereceksiniz? Biraz düşünün, yanıtını yarına vereceğim!
***
04.05.2008
Gökyüzü
Güneş ışınları atmosfere girdiğinde atmosferdeki gaz
moleküllerine ve toz parçacıklarına çarparak saçılır. En kısa
dalga boylu mavi ışınlar (insanın algılayabileceği) en uzun
boylu olan ise kırmızıdır. Gün ışığı değişik dalga boylu birçok
ışından oluşur. Atmosferin üst tabakalarındaki küçük parçacılar
tarafından hemen saçılırlar. Renk frekansı (titreşim sayısı)
yani dalga boyu ne kadar kısa olursa saçılmaya o kadar
müsaittir. Tüm renklerin karışımı beyaz rengini oluşturur.
Gökyüzü açık olduğunda, mavi ışık diğer ışıklara oranla en fazla
saçılan ışıktır. Bu yüzden de gökyüzü mavi görünür.
*
Bence
inanma, sorgula! Gerçeği ara, oku…
*
RTE, iktidarınız sayesinde devlet
otoritesi zaten zaafa uğramış
durumda…
***
05.05.2008
Okur, yazar mısınız?
-
Yok, canım
sizin şahsınıza yönelik sormadım. Okuma, yazma özürlü
başkaları var da…
- Ama
sözü okuma, yazmadan açmışken sizden bir ricam olacak. Eğer
bu konu için biraz vakit ayırabilirseniz gerçekten
sevinirim. Konuya birazdan değineceğim. Avrupa Birliği ve
Amerika Birleşik Devletlerinde şu an revaçta ve uluslararası
bir prestij simgesi olan cam sanatı gerçekten muhteşem.
Havaalanları gibi uluslararası kamuoyuna açık yerlerde
sergileniyor veya Türkî cumhuriyetlerinden birinde olduğu
gibi cam piramit görülmeye değer. Böyle işte, diğer
milletler sanatla, bilimle, evren ve evrensel sorunlar ile
uğraşırken “bizimkiler” sadaka ekonomisiyle günü nasıl
kurtarırım peşinde. Kanuni’den sonraki Osmanlıdan kalma kafa
ile milletin orası, burasıyla uğraşıyorlar!
Hele – doğruları - yansıtmama
çabaları gerçekten “övgüye” değer. Aklıma geldi hayat pahalılığı
falan derken borç, harç ne oldu diye…
T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
İstatistikler > Kamu Finansmanı >
İç Borç İstatistiği veya Diş Borç İstatistiğine bir bakın.
Eğer Microsoft Excel
bilgisayarınızda yüklü ise doğrudan buradan indirin:
-
Merkezi Yönetim Yurt Dışı Tahvil İhraçları
(1988-..)
-
http://www.hazine.gov.tr/stat/YILLIK_VERILER.xl
Gelelim ricama,
iç ve diş borç artı. Hem de öyle böyle değil, bunu ben iddia
etmiyorum her şey meydanda işte. Anlatın, tanıdıklarınıza -
tanımadıklarınıza.
Bu
ülke uçuruma doğru sürükleniyor!!!
***
06.05.2008
Kafa düğümlenmesi gene çıktı
ortaya…
-
Bayılıyorum bu diziye. Düğümcü hoca gene sahnede…
- Bu
arada benim kafamda düğümlendi!
-
Hani bir atasözü vardı: “Bir deli taş atar kuyuya, kırk
akılı çıkaramaz”
-
Bir söz: “…ortalama Türk’ün partisiyiz…”
-
Hangi Türk’ün?
-
Ortalama!
-
Hangi ortalama?
- Ne
bileyim ben kardeşim…
-
Acaba akademik ortalamamı?
- …
***
07.05.2008
Ah dostlar,
ah...
-
Meğer benim gibi milyonların algılama sorunu varmış. Ne
yapacağız şimdi?
- Bu
algılama sorununa bir ilaç var mı acaba?
***
08.05.2008
Joost Lagendijk,
Olli Rehn
ve diğerleri
-
Aklınızı başınıza toplayın. Sabrında bir sınırı var ve bu
sınırı aşmak üzeresiniz.
-
Her Türk’ü emir eri sanmayın.
*
Temenni
- —
Kapatılsın mı?
- —
Kapatılsın!
- —
Siyasi yasak getirilsin mi?
- —
Getirilsin, ama öyle 5 -10 sene değil, bir ömür boyu! Hatta
ve hatta bir takım vatandaşlık hakları da ellerinden
alınsın!
- —
Tüm kadrolaşmalar, özelleştirmeler, yabancılara satışlar
incelenmelimi?
- —
gayet tabii…
- — …
-
- Ah
gönül sen ne doymak bilmez şeysin böyle!
-
Not: İçimde daha ne dilekler var bir bilseniz… J
***
09.05.2008
13.Mayıs.2008
-
Smokin ve tuvalet. Tuvalet ve türban!
-
Aklıma gelen başıma gelmese…
*
Türkiye’nin önünde açık düşmanı
olduğu gibi arkasında ve içinde ise gizli tehlike irticaa, etnik
milliyetçilik
var. Jeopolitik konumundan dolayı
Türkiye yine çekiç ve örs arasındaki hammadde misali
işlenmektedir. Türkiye ya çelikleşecek ya da yok olup gidecek.
AB(D) Türkiye’ye kendi güvenlikleri ve ekonomik menfaatleri
açısından yakından ilgili bir alan olarak bakarken, Atatürk
milliyetçisi ise bu topraklarla vatanı diye bakar. Aradaki fark
bu. Bu yüzden bizler irticaa ve
etnik milliyetçilik
tehlikesinin farkında ve amansız
takipçisi olacağız.
Napolyon’un deyimi ile "Coğrafya
ülkelerin kaderini belirler"
***
10.05.2008
Şahsi görüşüme göre…
-
Yarım yamalak “tavizler” ile Avrupa Birliği hayal…
-
Türkiye tek taraflı olarak milli menfaatlerinden taviz
vermekle akılılık etmiyor.
-
AB’nin temelinde ekonomik birliktelik ve “ortak” değerler
vardır. Bu birliktelik ilk etapta ABD ve uzak doğuda oluşan
ekonomik güçlere yönelik rekabet gücünü arttırama,
coğrafyaya
bağlı ortak bir pazar (bugün yaklaşık 500 milyon insan)
oluşturmaktı. İkinci etapta askeri bir güç olarak dünya
politikasında belirleyici bir rol üstlenmektir. Bu ortak
değerler arasında “etnik milliyetçiliğe” yer yoktur. Ekonomi
esastır. Ancak Avrupa Birliğinin fikir babaları bu
“değerler” birliği düşüncesini ortaya atarken ileride
uygulamalarda beklenenden daha büyük aksaklıklar
oluşabileceğini yeterince düşünmemiş görünüyorlar. Özellikle
insan faktörünü pek dikkate almadıkları da bir gerçek. Uzun
zamanın “alışkanlıkları” ve “değerleri” bugünden yarına terk
edilemiyor. Avrupa coğrafyasında yer alan ve bugün AB’yi
oluşturan devletlerin kendine öz dil, tarih, ekonomik ve
sosyal gelişmeleri vardır. Tüm bu farklılıkları bir araya
getirmek olağan üstü bir gayret gerektiriyor. Türkiye bu
birliktelikte yer alabilir mi? Belki bir gün ekonomik ve
güvenlik gerekçeleri bunu gerektirebilir. Şu an için uzak
bir olasılık olarak gözükse de.
Türkiye için Avrupa Birliği
dışında alternatifler var mıdır? Kesinlikle evet!!!
Akıllı bir politikayla AB, kendi
coğrafyamızda, Türkî Cumhuriyetlerle ve uzak doğuda oluşan
ekonomik güçler ile şu an olduğundan daha yakın bir işbirliği
yürütülebilir. Amerika Birleşik Devletleri pekte uzak olmayan
bir zaman diliminde gücünün büyük bir kısmını yitirecektir. Bu
arada Rusya’daki gelişmeler de yakından izlenmesi gerekir.
***
11.09.2008
Anneler günü
Bugün anneler günü…
Hiç kuşkunuz olmasın dünyanın hiç
bir yerinde kadın olmak kolay değil. Türkiye’de kadın olmak
maalesef üretici değil “tüketici” olmak, koca eline bakmak
demek. Birde bir zihniyet var ki kadını insan olarak değil; “mal
veya eşya” gibi görüyor ve ona göre davranıyor. Şüphesiz
erkeklerin hakkını yememek lazım ama kadın, kadın farklı…
Türkiye’de birde anne olmak
bambaşka bir şey, hele birde askerlik çağında ya da asker evladı
varsa…
Vatan borcudur ve bu borcu ödemek
gerek!
Araştırdım, terör denilen olgunun
Türkiye’ye son 20 yılda
maddi
maliyeti 300 milyar doları bulmuş (bazı kaynaklarca 100 ile 300
milyar arası değişiyor). Ben
300
milyar dolardan yolla çıkıyorum. Bu terörle mücadeledeki maddi
maliyet. Bunun birde manevi “zararı” var ki kanımca rakamlar ile
ölçülemez.
Bir an için düşünün
300
milyar dolar ile kaç tane tam tesisatlı üniversite, hastane, yol,
fabrika ve buna benzer ulusuna faydalı “şeyler” kurulabilirdi.
Bu Cumhuriyeti elbirliği ile
kurduk,
elâlemin
oğlu
için mi yıkacağız?
İstiklal savaşı yıllarındaydı,
hatırlamıyorum hangi kitapta okuduğumu, Ankara’ya yabancı
devletlerden ziyaretçiler geliyordu. Bu misafirleri karşılamak
için – bir takım – elbise mevcuttu!
Böyle bir zaruret içersinde
kuruldu bu devlet.
Meselelerimize çözüm ararken
yapılan yanlışlar geleceğimizi ipotek altına sokabilecek kadar
vahim ve tehlikeli sonuçlar doğurabiliyor.
Başta
dün şehit verdiğimiz askerlerimizin anneleri olmak üzere tüm
annelerin bu günlerini kutlarım.
***
13.05.2008
Alev, alev...
Ah şu gençlik ne kadar güzel
şey...
Ama doğrusunu isterseniz tekrar
20lerde olmak istemem. O zamanlar sorun sandığım, problem
yaptığım durumlar geriye dönüp bakınca komik geliyor...
Bir, iki gündür yazılarıma ara
verdim. Bıkıp usandığımdan değil, dikkatimi yeni çeken bir site
ile yakından ilgilendiğim için. Affınıza sığınarak site adi
vermeyeceğim. Ama anladığım kadarıyla sitedekiler genç nesil.
Kimisi asker ki buradan Uğur arkadaşıma fiyakalı bir asker
selamı yollamak istiyorum (rütbe yazmadım kusura bakmasın değil
mi?), kimisi üniversiteli ya da üniversiteli olma umudunda -
yolunda (artik puanları neye yeterse). Ateşli çocuklar,
affedersiniz arkadaşlar ama çoğunuz rahmetli oğlumun yaşında
genç insanlarsınız. Onun için çocuklar diye hitap ettim size J
Sapına kadar milliyetçi gençler.
Bazen biraz aşırı milliyetçi bile diyebileceğim derecede. Ama bu
gençliğe vergi çok özel bir durum onun için üzerinde durmaya
değmez diye düşünüyorum. Şu an için kestiremediğim ama zamanla
anlayacağım ne tür bir milliyetçiliği savunduklarını. Zamanla
olgunlaşacaklarına, durulaşacaklarına inanıyorum. Neyse gelelim
neden bu konuya değindiğime...
İçlerinde bilgiişlem konusunda
deneyimli ve bilgili insanlar var. Anladığım kadarı ile aslında
10 – 15 kişiyi geçmiyor bu arkadaşlar. Yani bir avuç ama bu bir
avuç genç “doğru” yönlendirilir, gereken destek verilirse güzel
işler başarabileceklerine inanıyorum. Diyeceğim gençlerimizin
üzerine daha çok düşmemiz, onlara gereken her türlü imkanı
sağlamamız lazım...
Bu bir avuç gencin ne yaptığına
gelince, pekte tasvip etmediğim ama bazen başka çare
olmadığından anlayış ile karşıladığım şeyler. Mesleki yönden
aslında “karşıtlarım” sayılırlar ama bu çok özel bir durum!
Silahları: bilgi, azim ve yürek.
Onun için elimden gelen her türlü
yardım ve desteği esirgemeyeceğimi buradan ilan ederim.
***
14.05.200
Ne yazık ki korktuğum başıma
geldi…
Çok yazık, bence Türkiye’mizin
dünyada imajı bir kez daha zedelendi. Böyle devam ederse daha
çok zedelenecek.
***
15.05.2008
Gentlemen, terbiye, örf ve adet
üzerine
Gentlemen sözü İngilizceden gelir
ve gentle (= sevimli, nazik) men = erkek kelimelerinin
birleşiminden oluşur.
Etymologiek (dil bilimi, kökenbilim) bakımdan gentle
kelimesi eski Fransızcada gentil (asil bir soydan gelen)
kelimesinden türediği varsayılır. Ben olsam gentlemen kelimesini
Türkçemize saygı duyulan, haysiyetli, onurlu bir erkek olarak
çeviririm.
Arséne Lupin dünya literatürünün
gentlemen hırsızlarındandır. Gerçek hayata gentlemen hırsızlar,
sporcular, politikacilar, vs. var mıdır? Hiç şüpheniz olmasın
gerçekten var. Peki, neden gentlemen hackerler yok?
“O”, da var.
Benim gibiler genelde günümüz
Hackerlerine
script
kiddie
deriz. Şahsen ben bu ifadeyi aşağılamak
için kullanmam ve bunu tüm samimiyetimle yazıyorum. Bu tip
saldırılar bir nevi “kültür” anlayışıdır. Genelde web sitelerine
yöneliktir. Bilgi ve sabır isteyen bir “iştir”
ve gerçekten kolay değildir. Yani herkes yapamaz. Bu anlamda
“yiğidin” hakkını yememek lazım. Ne var ki benim gibi yıllarını
bu işe vermiş olan ve gerçek Hackerlerin “çalışmalarına”
şahit olanlar bu insanlara Hacker demez.
Örneğin:
DS1 (T1)
gibi yollar üzerinden gelip Hybride IDS (Hybride Intrusion
Detection System) dolayısıyla
Appliancesleri geçerek
switchli bir LAN’a girebilen, bilgi “çalarak” ya da bilgi
tahribinde bulunan benim gözümde Hackerdir. Honeypot gibi
imkânlarımız olmasa bu “dehaların” çalışmalarını izlememiz
gerçekten çok zor olurdu.
Neyse lafı fazla uzatmayalım.
Hackerler genel anlamda
White-Hat-, Grey-Hat- ve Black-Hat (cracker)
diye üçe ayrılır. İster inanın, ister inanmayın ama Hackerlerin
ahlaki değerleri vardır ve bu değerler hangi grup Hacker
olduklarına bağlıdır. Steven Levy (Heroes of the Computer
Revolution), Stewart Brand (Information wants to be free) gibi
kişiler Hackerliğin ahlaki manifestosunu yazmışlardır. Ben
kendimi asla Hacker olarak görmem ama görecek olsam hem bilgi
hem ahlaki yönden kendimi en fazla Grey-Hat gurubuna dâhil
görürdüm (normalinde White-Hat). Bilgi yönünden dedim, yanlış
anlamayın az, çok bilgim olduğunu sanıyorum. Ama hayat bana bir
şeyi öğrettiyse o da rahmetli babamın deyimi ile:
“Eloğlunun yumruğunu yemeyen,
kendi yumruğunu balyoz san nar”
dır. Yani diyeceğim her zaman
karşına senden daha “iyi” olan birisi çıkar, çıkabilir.
Script
kiddie’lerine
karşı özellikle şirketler ve bazı şahıslar için tavsiyem:
Sitenizi açacağınız hosting
şirketine sorun ve mümkünse gösterilmesini isteyin:
ISO/IEC 27001,
ISO/IEC
17025:2005, ISO/IEC 15408. CEM, NVLAP Lab Code: 200636-0,
National
Institute of Standards and Technology / National Voluntary
Laboratory Accreditation Program
Sertifikalılar mı diye.
Not: Bu yazım söz verdiğim gibi 02.04.2008
tarihli ve Gençler başlıklı
yazımın devamı anlamındadır.
Bu sözlerim anlayanladır:
“O”, gerçek Hackerlerden birisiyle tanışma şerefine
erdim. Bundan yıllar önceydi. Çalıştığım işyerine girmeye
çalıştı. 3 Administratör (içlerinde bende vardım) “ona” karşı
bir sanal savaş verdik. Ama bu sanal savaş gerçekten çok çetin
geçti. Muhtemelen tek başınaydı. Çünkü “onun” gibiler genelde
kimseye güvenmezler. Giremedi, bırakmadık ama bizi iyi
terletti...
1e karşı 3 kişinin “bilgisi” ve
equipmenti.
Aslında buna zafer denmez. İşte bu insanlara sonsuz bir saygım
vardır. Saygım bilgisine, mütevazılığine, mertliğine ve
terbiyesinedir. Sonraki zaman biriminde “kartvizitini” tanıdığım
için onu bir kaç “işine” daha tanık olma fırsatı buldum.
Gentlemen bir hackerdi! Bunu söylememin nedenleri var.
Anlayacağınız birbirine zıt kutuplar olsa da insan
karşısındakine “düşmanı” dahi olsa saygı gösterebiliyor. Neyine?
Mertliğine, bilgisine, yeteneklerine...
Biz Türkler atalarımızdan neyi
öğrendik?
-
Birçok şeyi ama öğrendiklerimiz arasında mertlik ve saygı da
var!
- O
halde bir davayı savunuyorsak, “O” davanın hakkını verelim.
Nasıl? Bilgi ve terbiyemizle insanların sempatisini
kazanarak. Gerekçeli nedenleri anlatarak, çevremize ışık
saçarak, kamuoyu oluşturarak. Gerisini artık sizin takdirine
bırakıyorum…
***
16.05.2008
Din
düşmanı!?
Hakkımda
çok şey yazıldı, çizildi. Ama şimdiye kadar din düşmanı olduğum
yazılmamıştı! Şimdi ben bu sav’a nasıl cevap verebilirim? Ben
kimim ki insan ve Allah arasına girmeye çalışayım? Kaldı ki ben
hangi mantıksal açıklamayla böyle bir iddiayı ortaya atan
insanları ikna edebilirim?
Atatürk’ün
arkasına saklanıyormuşum! En iyisi buradan başlamak, ben
Atamızın arkasına saklanmıyorum. “Onun” arkasına saklanarak din
düşmanlığı nasıl yapabilirim ki? 30.08.2007 tarihli Allaha bir
can borcum var... Başlıklı yazımın altına, arşiv aramaların
ardından, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dua ederken bir
fotoğrafını ekledim. Neden? Ben Türkiye’deki olayları ancak
Basın ve Televizyon yolu ile takip edebiliyorum. Yurtdışındayım,
“aranızda” yaşama fırsatım yok ki! Ama buralarda Atatürk’ün “din
düşmanı” olarak tanıtıldığını yaşayarak görüyorum.
Geçenlerde
Zülfü Livaneli yazdı Vatan gazetesinden alıntıdır:
TÜRKİYE'DE NEDEN BİR ATATÜRK CAMİİ YOK?
Geçenlerde Paris’ten bir arkadaşım telefon etti ve ilginç bir
soru sordu:
“Sizde neden Atatürk Camii yok?”
Şaşırdım kaldım.
Eminim ki bugüne kadar bu soru hiçbir Türk’ün aklına
gelmemiştir. Ancak bir yabancı sorabilir bunu.
Oturdum düşündüm:
Bu ülkede Fatih Sultan Mehmet’in adına cami var. Süleymaniye,
Selimiye gibi camiler padişahların adını taşıyor. Hatta valide
sultanlar, vezirler, komutanlar adına da camiler var.Özel
kişiler adına da camiler yaptırılmış. Yeni camilerimizden birisi
Kocatepe adını taşıyor ama o tepeyle bütünleşmiş olan komutanın
adına yapılmış bir cami yok. Sonra düşüncelerim beni şu soruya
götürdü:
“Eğer bir Atatürk Camii yapılmış olsaydı ya da Kocatepe
Camii’nin adı Atatürk olsaydı orada namaz kılan, cumaya giden
cemaatin varlığı, Türkiye’deki din çıkışlı itirazları azaltır
mıydı?”
Çünkü biliyoruz ki Mustafa Kemal Paşa dini yasaklamamıştı. Hatta
kendisi bir camide hutbe okumuştu. Bundan daha da önemlisi, bu
ülkede Atatürk’ü seven milyonlarca Müslüman yaşıyordu.
Yıllar önce “Cuma namazına giden Atatürkçüler” başlıklı bir yazı
yazarak bu duruma dikkat çekmeye çalışmıştım. Bir Atatürk camii,
Gazi Mustafa Kemal’i İslam düşmanı gibi göstererek halkı
kandıran ve siyasetlerini bu görüşe oturtan kesimlerin hızını
kesebilir miydi?
Ama bir süre düşündükten sonra, bu işi pragmatik olarak ele
almanın yanlış olduğu sonucuna vardım. Bir Atatürk Camii, belki
pratik faydalar sağlayabilirdi ama Cumhuriyetin laiklik ilkesine
aykırı düşerdi. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı
bir cumhuriyette devlet kurucusunun adını bir camiye vererek
inanç sömürüsü yapmak laiklik ilkesi ile bağdaşmazdı.
Dolayısıyla yapılan iş doğruydu.
Cami değil ama Atatürk ve din konusunda düşünmekte yarar var.
Pazar günü Ruhat Mengi’nin programında Aytunç Altındal, daha
önce de vurguladığı bir görüşü tekrarladı:
Mustafa Kemal Paşa’ya Millet Meclisi tarafından “Gazi” unvanı
verildiğini belirtti.
Mareşal değil, gazi.
Herkesin bildiği gibi gazilik yalnızca dünyevi bir makam
değildir.
Altındal ayrıca Paşa’nın birçok Müslüman ülkede “İslam Mücahidi”
olarak selamlandığını aktardı.
Bu gerçekler ortada dururken milyonlarca eğitimsiz gencin
kafasını “Deccal gelip dinimizi yasakladı!” hurafeleriyle
doldurmak bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Ama ne yazık ki bu kötülük yapıldı.
Mustafa Kemal düşmanlığı, bol akçalı, bol rüşvetli bir dünya
saltanatı için manivela olarak kullanıldı ve kullanılmaya devam
ediliyor.
Bunun önüne geçmek gerekmez mi?
Ve yine
yazarın 14.05.2008 tarihli köşesinden bir alıntı:
Atatürk camileri
Dünkü
yazımla ilgili çok sayıda mesaj geldi. Meğer Türkiye’de birden
fazla Atatürk Camii varmış. Doğrusu bunu bilmiyordum. Gelen
iletiler sayesinde öğrendim. Bu iletilerden birkaçını sizlerle
paylaşmak istedim.
“Ülkemizde birden fazla Atatürk Camii var.
Biri Kartal-Soğanlık’ta yapıldı. Çift minareli bir cami.
Biri Mardin Kızıltepe’de.
Biri Bitlis’te.
Biri de Mihallıççık Atatürk Camii.
Kerem Yılmaz”
“Böyle bir cami Karşıyaka’da var. Bütün Karşıyakalılar da
(camiye gitsin ya da gitmesin, o an yeter ki önünden misafiriyle
geçsin) bununla övünür.
Sermet Yakut”
“Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün’ün Basın
Danışmanıyım. Köşenizde haklı olarak bahsettiğiniz konuyu
sevinerek cevaplamak isterim ki Büyükçekmece’de Atatürk Camii
var. Hem Türkiye’nin büyük önderi Atatürk’ün adını taşıyan bir
camimiz var. Hem de rahmetli babasının adını taşıyan bir başka
caminin temelini attık.Tamamlanma aşamasına getirmiş
bulunmaktayız.
Vedat Denizer”
“Bitlis’teki cami kültür müdürlüğüne bağlı atıl bir depoymuş.
Atatürk 8 Ağustos 1916’da Bitlis’e gelmiş. Abdest alıp burada
namaz kılmış. Burası sonra kütüphane olmuş. Atatürk’ün ölümünden
sonra halk buraya cami yapmak istemiş. Kenan Evren Bitlis’e
gittiğinde halk, Atatürk’ün orada namaz kıldığını ve burayı cami
yaparak Atatürk’ün ismini vermek istediklerini söylemiş. Sonra
cami yapılmış ve Atatürk’ün ismi verilmiş. O gün bugündür bu
caminin adı Atatürk Camii’dir.
Rahmi Acar”
“Atatürk adına yaptırılan bir cami olmadığı konusundaki yazınızı
okudum. Bu vesileyle size bir bilgi aktarmak isterim.
İstanbul’un Kartal İlçesi Soğanlık semtinde uzun yıllar önce
başlanmış bir cami vardı ve adı da “Atatürk Camii” idi. Ancak
daha sonra Atatürk Camii’nin imamının (cami adıyla ilgili olup
olmadığını bilmiyorum) öldürüldüğünü duydum. Dilerim bu bilgi
bir başlangıç olarak işinize yarar ve araştır sonucu bir
yazınıza konu edersiniz.
Mehmet Akdemir”
Link
Beni
tanıyanlar bilir: Ben Allah’ımı da, kitabımı da, Atalarını da
bilen bir insanım! Ayrıca Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına
ve fikirlerine hürmet ederim. Başka bir değişle onu izleme
azmindeyim. Eğer onun fikirlerine “doğru” sahip çıkmıyorsam, o
zaman suçluyum.
AKP’nin
karşısındayım. Hiç bir şekilde beni ve benim gibi düşünenleri
temsil edemediğine inanıyorum. Ve eğer AKP’yi ve ona benzer
parti ve düşünceleri tanımamak, hatta hoş görmemek dinsizlikse
söyleyecek hiç bir sözüm yok.
***
17.05.2008
Alaturka
Demokrasi
Farkında mısınız, kurt bir
süredir kuzu oldu!
Biliyor musunuz sıkıldım artık,
bu zihniyet fazlasıyla gerdi bu ülkeyi! Alafranga bir görünüm
vereyim derken fazlasıyla komik bir görüntü sergileniyor. Karar
ver alaturka mısın, alafranga mı?
Bir kraliçe rüzgârı eser,
dünyanın gözü Türkiye’ye çevrilir. Dünya ne görür? Dar
giyinirken, başını – türbanla makta – ısrar – edeni. Sözde
modern!? tesettür adı altında özenti sergisi. Buyurun defileye…
Not: Son
kez vurgulayarak, üstüne basa – basa yazıyorum. Ben dini
inançları gereği geleneksel bir şekilde başını örten kadına
saygılıyımdır. Aile fertlerimin bir kısmı da başını örter. Ama
dini inanç ve dini inançları gereği giyim kuşamına özen gösteren
hanımlarımız bunun bir bütün olduğunun bilincindedir. Daracık
giyinerek başını bir acayip şekilde bağlayan
(türban)
kadınların dini inançlarından kuşku duyuyorum! Türban bir başını
örtme biçimidir. Ama perde arkası siyasete dayanır.
Kutsal dinimizin siyasi dansına, bu dansa davet edenlere ve bu
gösteriyi izleyenler karşıyım. Geleneksel şekilde (Gata formülü)
başını örten ona göre giyim, kuşamına özen gösteren
hanımlarımıza kim ne diyebilir? İnanın, bu hanımlara söz
söyleyen en başta beni karşısında bulur!
Aynı
kamusal alanda dini simgelerin yer alması gerektiğini
savunanların beni karşılarında bulacağı gibi.
***
18.05.2008
Dehşet
verici
Son
günlerde ortaya atılan iddialara yorum yapmayı doğru bulmuyorum.
Bu
konuların yanıtını zaman verecektir!
***
Kara
çarşaflı, türbanlı, takkeliler
-
Gün sizin gününüz!
-
Ama…
***
19.05.2008
Doğum
günün kutlu olsun Atam
*
Asker
yatağı
Topraktır!
Görevdeyken, savaşırken ve şehit olduktan sonrada…
Türk ulusu
bu toprakların her milimini kanı ile sulamıştır. Yaşarken
“paylaşamadığımız” bu topraklar, öldükten sonra hepimizi yan
yana barındırır.
Türk
ulusunun askeri önce Allaha sonra devlete, millete hamdeder.
Türk ulusu, kulluğunu kulluğa yakışır bir alçakgönüllülükle,
derin bir sadelik ve saygı içinde, gözden uzak yapmaya çalışır.
İşte bu tür incelik Türk ulusuna özgüdür.
Dindarlık demek gösteriş yapmak
demek değildir. Birisi göstere - göstere, bağıra - bağıra “dini
vecibeleri” yerine getiriyorsa ondan korkmak lazım! Onun
İnancına ve bu inançları uygulamada samimi olmadığı
düşünülebilir. Birde bir zihniyet var ki “o” Türk ulusunun
binlerce yıllık hayat ve din anlayışını, dünya görüşünü Arap
kültürü ile özdeşleştirme çabalarında. Sakın yanlış anlamayın,
kesinlikle faşist bir düşünceye sahip değilim, tam aksine.
Arapların tarihte tıp ve
matematik alanlarındaki bilgi birikimlerine hayranım.
- Ama
bu bilgi birikimi tarihte kalmış…
- Hoş
günümüzde halen Arap sayılarını kullanmaktayız ama bu
tarihten gelen bir ışık ve bu ışık gittikçe soluk bir hal
almakta.
-
-
…Kuran, insanlığın en büyük ıstıraplarının kaynağı olarak
gördüğü bir aldatma ve tahribe dikkat çekiyor. Çünkü Allah
ile aldatılan kitlelerin aldatıldıklarını anlamaları
bile asırlar sürer. Kuran bu büyük zulme yakamızı
kaptırmamıza engel olmak istiyor. Ne yazık ki, Kuran’ın bu
uyarısı dini çıkar ve saltanat aracı yapan zümreler
tarafından halktan saklandı, üstü örtüldü. Kuran zaten bu
şikâyetini de gündeme getirmektedir. Kuran’a göre, Hz.
Muhammed’in, kendi ümmetinden bir tek şikâyeti olacaktır ve
o da, Müslüman kitlelerin Kuran’ın fizik varlığını koruyup
baş üstü ettikleri halde onun buyruklarını ve aydınlık
mesajını hayatın dışına itmeleridir. Din hayatında, aklın ve
Kuran’ın buyruklarının yerini tarikat ve mezhep dayatmaları
almış bulunuyor. İşte, İslam dünyasının felaket sebebi
budur...
-
Prof. Dr. Yasar Nuri
Öztürk
Link
Türk ulusu aklını kullan artık!
Bak Yûnus Sûresi 100 üncü
ayetinde ne yazıyor:
Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir
kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce)
kullanmayanlara verir.
Ayet
“Allah ile adatmak” tarihten
günümüze din bezirgânlarının “en iyi” yaptığı iştir. “Allah ile
adatmak”
tan konu açılmışken Prof. Dr.
Yasar Nuri Öztürk’ün aynı isimli kitabını okumanızı tavsiye
ederim. Diyeceğim Ebu Mansur Matüridi ve Imam-ı Âzam gibi TÜRK
din bilginleri doğrultusunda akılcı olmamızdır. Mantıktan söz
açılmışken yakın tarihimizin mantık insanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ü anmadan geçemeyeceğim.
İktidardaki zihniyetin
fiyaskosuna hep birlikte tanık olacağız. Bekleyin ve görün…
***
20.05.2008
Alım gücü
Kaldı mı?
***
22.05.2008
Etrafımızı kadın ve erkek zübükler sarmış
-
Hoş geldiniz, sefâ geldiniz erler meydanına!
-
Şeref verdiniz, zümrüt vatana!
-
Besmele ile,
-
Kara çarşafları çektiniz ince bele.
-
Okudunuz, üflediniz hazret-i Pîr’e.
Laikten Müslüman olmaz!
Moskof kızından kadın olmaz!
Her ananın doğurduğundan AKP’li olmaz!
Hey! Hey!
Allah, Allah, İllallah.
Hayırlar gele İnşallah.
Pirimiz er!? Pehlivan.
Aslımız, neslimiz, pehlivan.
İki yiğit çıkmış meydana,
İkisi de birbirinden merdâne.
Başbakan oldum, diye erinme,
Çankaya‘ya çıktım, diye sevinme.
Alta gelirsen apış,
Üste çıkarsan yapış.
Vur sarmayı kündeden at.
Gönder Muhammed’e salavat.
Seğirttim gittim pınara.
Allah ikinizin de işini onara!...
Ve
hamilimiz:
Bülbülün çilesi yanmakmış güle
Ömürler geçiyor ağlaya güle
Yolcuyuz cümlemiz hep o meçhule
İçelim a dostlar neşe dolalım
İçelim bu akşam sermest olalım
Kimimiz hasretiz sevdiğimize
Kimimiz yanarız gençliğimize
Gelmeden yolculuk sırası bize
İçelim a dostlar neşe dolalım
İçelim bu akşam sermest olalım
***
23.05.2008
Karagöz
ve Hacivat
Konu bu kadar ciddi olmasa, bu
orta oyununu oturduğun yerden sevkle seyret ve kıkır, kıkır
kıkırda…
- Ne
yazık ki konu gerçekten çok ciddi…
-
Asker, Rektörler, Yargı…
-
“Hükümet” ne yaptığını sanıyor?
Başımıza sardılar, uğraşıp
duruyoruz. Gözler, kulaklar “onlarda”. Yanı
başımızda, dünyada neler
oluyor görmüyoruz çünkü kendimizle meşgulüz. „Bunlar“ boşuna mı
oldukları yerde bulunuyorlar! Coğrafyamızda birtakım oyunları
bozabilecek, ciddi köstek olabilecek ülkelerden biri Türkiye
idi. Kösteği bilmem ama destek olan birileri var. Bu “oyunun”
ipleri kimlerin elinde?
***
24.05.2008
Şeyh
uçmaz,
müritler uçurur
AKP çek
artık şu "kirli
ellerini"
kutsal dinimizden. İnsanoğlunun en kutsal saydığı dini inançları
siyasi ihtiraslarına alet etme. Benim ve benim gibi düşünen
insanların senin aracılığına ihtiyacı yok. Sen, senin
zihniyetinle ancak uçtuğunu sanar,
zamanı
geldiği zaman yere çakılırsın.
***
25.05.2008
-
Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı
bir sonuç almayı ummaktır.
-
A. Einstein
***
26.05.2008
-
Sadece iki şey sınırsızdır, evren ve insanoğlunun ahmaklığı,
ancak evrenin sınırsızlığından emin değilim.
-
A. Einstein
*
16,5
Milyon
Türkiye
Cumhuriyeti devleti, 16,5 milyon, 16,5 milyon… diyen zihniyete
teslim olmamalı. Hep iddia edildi Tarikat – Siyaset – Ticaret
arasındaki ilişki!?
Kendi
ağızlarıyla söylediler; bağımsız Türk yargısını dahi cüzdan –
vicdan arasına sıkıştırmaya çalışıyorlar.
RTE ne demişti, ''Türkiye'nin önünde başka bir seçenek
yoktur. Kimse, kimseye inancını, ya da siyasi görüşünüzü dayatma
hakkına sahip değildir''
Dayatmayana
bak!!!
Adama
sormazlar mı:
-
-
Dostlarımla bir yerde iki kadeh içeceksem “sana” ne?
-
- “Siz”
gidin Dubai modelini, Dubai’de uygulayın. Burası laik ve
bağımsız Türkiye
-
Cumhuriyeti ve bu devlet bir hukuk devleti.
-
- Sigaramdan “sana” ne? Avrupa’nın göbeğinde yaşıyorum, sigara
burada da yasak
-
ama yasak mantık çerçevelerinde uygulanıyor.
-
- Vatandaşın namusundan “size” ne? Genel ahlak kurallarını
ihlal etmiyorsa,
ulu orta
-
bir terbiyesizlik
yapmıyorsa “sen” kimsin ya?
Genç insanlarımızın gençlik ve spor bayramında dahi kirli
fikirlerinizi açıklamaktan çekinmiyorsunuz! Benim bildiğim
yasama, yürütme sorumluluğunu aldığı milleti temsil eder!16,5
milyonu değil!!!
***
27.05.2008
Çok şükür
Mahalle
baskısından sonra mahalle dayağı da gördük…
***
28.05.2008
İki altın
bir oy
-
İnsanların kafalarını bu kadar karıştırmaya hakkınız var mı?
-
Artık insan neye inanacağını kestiremez oldu. İddia, İddia
üzerine!
-
Dinleme, tehdit, baskı falan gibi uygulamalar bana Uzan’lar
hakkında basında ki iddiaları hatırlatıyor. Türkiye hiç
böyle bir duruma düşmemişti.
-
Çözüm üreten “hükümet” yok…
-
“Hükümeti” denetleyen muhalefet yok…
-
Aman
Türkiye dikkat et de yakında sende “yok” olma!
***
29.05.2008
Kadın
var, Kadın var. Kadından kadına fark var
Kadın
vardır yüreğinin bir köşesinde Halide Edip Adıvar’ı yaşatır.
Uyanan, üreten, hayata bir anlam katan, bir işi olan, ailesi,
kendisi, içinde yaşadığı toplum ve yurdu için çalışan,
benliğine, belleğine kavuşmuş kadındır o. Bir Türk kadını
olduğunun bilincini ve gururunu taşır yüreğinde. Aynı zamanda
Allah korkusunu, sevgi ve şefkati de barındırabilen kadındır
kendisi. Kısacası yaşayan, yaşatan, hayat veren, terbiye ve
ahlak sınırlarını bilen, ölçülü, bilgili, bilinçli, dikkat
çekmemeye gayret gösteren, mütevazı ve Allaha inanan insandır!
Kadın
vardır görgüsüz, hödük, iktidar zengini ve “güçlüsü”, şımarık,
gösterişe, birbiriyle ve geçmişiyle yarışmaya meraklı, bağnaz,
kör cahil, dini siyasi ve ticari amaçları için kullanan
insanların gözlerini boyamak için kendilerini türbanla yan, peçe
ve çarşaflara saran, her söze aldanır, her şeye katlanır, saf,
yaşadığını sanan biblolardır onlar. Kadına özgü zarafet ve
incelikten nasibini alamamış zavallılar…
"Demir ve
ateş; kardeşler ben bunlarla hiçbir vatan ve ırkın işitmedim.
Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlâka,
zengin bir şiir ve edebiyata, dinî ve millî ananelere, ırkî ve
vatanî hatıralara mâlik olan bir milletin mahvolduğunu tarih
göstermiyor..."
Mehmet Emin Yurdakul
***
30.05.2008
Bu
mu?
- Bu
mu senin Adaletin?
- Bu
mu senin Kalkınman?
- Bu
mu senin Parti ve demokrasi anlayışın?
Devletini,
milletini başkasına şikâyet edip, medet umana ne denir?
***
31.05.2008
Fıçı
Taş
yerinde ağırdır, yani insan durduğu yerde, sınırını, haddini
bildiğince ağırdır, değerlidir, tutarlıdır, istikrardadır.
Sınırı aştığında, haddini bilmez veya altından kalkamayacağı,
üstesinden gelemeyeceği yükler altına girdiğiyse işte o vakit
“taşlar yerinden oynamış” demektir! Doğal dengesi sarsılmış,
bünyesi parçalanmış, bocalamaya yüz tutmuştur.
Artık hikmet ve tutarlılık ondan uzaktır!.
Yaptığı her eylemin, giriştiği her işlemin, dönüp durduğu, varıp
konakladığı yer bocalama vadisidir. Ne kendisi rahat etmiştir ve
nede başkasına rahat vermemektedir. Attığı her adım, giriştiği
her uğraşı kendisinin yanı sıra çevresine de hep zarar
vermektedir. O, durduğu yerden, kendi doğal mecrasından
saptığından bocalamaktadır. Girdiği her kapıdan içeriye ancak
bunalım sokmaktadır. İstikrarsızlık ve panikleme onun karakteri,
yıkıcılık işi olmuştur. Artık kendisi bunalım ve şaşkınlık
vadisinde bocalayan bir yolcu olmuştur. Sözleri bunalım
yayarken. Fiillerinden çözümsüzlük fışkırır, geriye bıraktığı
ise yalnızca bunalım, bıkkınlık ve sıkılganlıktır!
İçler acısı halinin farkında da değildir.
Çoğu zaman etrafını güldürecek maskaralıklar yaparken kendini
mutlu ve gururlu addetmesi, söylediğine muhatabından önce
kendisi gülmesi bundandır. Maskaralık onun huyu-suyu,
ciddiyetsizlik karakteri, boşboğazlık, palyaçoluk yaptığı oranda
vardır. Bunlardan mahrum bırakıldığında, umursanmadığında, tavır
alındığında ise kaypaktır. Yer değiştirendir, başka kılıklara
girendir. Farklı maskeler takınmak, kendini her ortama
uyarlamak, herkesi memnun etmeye çalışmak onun kişiliğidir.
Başkaca kişiliği oturmamıştır zira. Tek başına iş yapamaz,
yalnızlığa ve yalınlığa gelemez, özgünlük saçan yalnızlıklara
aşina değildir. Onu kendisi ile yüzleştirecek tüm yalnızlıkların
kaçkınıdır. Yalnızlık, kendisi ile baş başalık onun için kendini
tanıyış, yenileyiş, toparlayış imkanı değil aksine, kâbustur,
karabasandır!
İnsan ağırlığını haddini, sınırını, görev ve yetki alanını
bilmelidir.
Sonra, imkânları ile yüzleşmelidir biraz da. Yolun çapını ve
imkânlarının onu nereye kadar vardırabileceğini. Yaptıklarının,
yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının muhasebesini
yapmalıdır. Konum değerlendirmesini özeleştiri mekanizmasına
dönüştürmelidir.
Kimim? Neredeyim? Ne olacağım? Olan ne, olması gereken ne?
Hayatın neresindeyim, neresinde olmalıyım?
Gibi soruları ancak kimlik,
kişilik, şuur, bilinç, irade ve sorumluluk sahibi cesur
kişilikler sorabilirler kendilerine.
Onun için bütün güçlerini
bulundukları mevkilerden alan insanların düşüşü, içi boş fıçılar
gibi yaman olur.
***
01.06.2008
Kene
-
Keneyi de din – siyaset eksenine soktunuz ya helal olsun!?
-
Cin olmadan adam çarpmaya kalkarsan ilahi adalet eninde
sonunda senide…
-
Yeter artık,
akla pranga vurmayı elbirliği ile durduralım!
***
03.06.2008
Hüsn-i
niyet
Hüsn-i
niyet karın doyurmuyor!
Devlet
batakçı bir mirasyedi gibi borçla yaşıyor. Ürettim yok ki,
tüketim olsun! Bir millet yaşam
hakkına, istikbal hakkına, AB(D) gibi gülcü olma hakkına ancak
milli ekonomiyle, milli sanayi ile, milli tarım
politikası ile sahip olur. Bunun içinde milli bir yönetim ister!
En büyük kuvvet, milli ekonomidir. Gel gör ki halimiz ilkel bir
kabile benziyor ve ayni bir kabile gibi yönetiliyoruz. Tekke ve
medrese terbiyesi, tarikat siyaseti. İşte 2008 Türkiye’si!
***
05.06.2008
Müslüman
bir Türk evladıyım
Ama bugün alınması gereken bir karar alınmıştır. İkiyüzlülüğünde
bir çerçevesi olduğu Anayasa mahkemesi tarafından tescil
edilmiştir. Kanlı mı olacak, kansız mı sorusu hala ortadadır ve
Laik Cumhuriyeti tehdit etmeye devam etmektedir! Sivil darbe
girişimi başarısız olmuştur. Atatürk ilke ve inkılâplarına
gönülden bağlı bir insanım onun için ivedi olarak samimi
dini duygular içersinde hareket eden insanlarımızın taleplerine
çözüm üretmeliyiz.
İnkılâpçılık ilkesinin
gereklerini yerine getirelim ki din tacirlerine fırsat
vermeyelim.
***
06.06.2008
Anayasayı koruma kurumu
Sıkıştırma
zaferin anatomisidir başlıklı 16.04.2008 tarihli yazımın devamı
anlamındadır.
Demokratik
toplumların Anayasaları olur. Herkes bu yasalar çerçevesinde
hareket etmek zorundadır. Ama her toplumda bu yasaları
çiğnemeye, yok saymaya hazır zümreler bulunur!
Almanya’da
Anayasa mahkemesinin yanı sıra, Anayasayı koruma kurumu
anlamında tercüme edebileceğimiz bir kurum vardır. Bu kurumun
vazifeleri arasında toplumda oluşan ya da oluşmaya başlayan ve
demokratik yapıyı, temel kabulleri tehdit eden oluşumları
izlemektir. Bir nevi Anayasa polisi de diyebileceğimiz bir
kurum. Bugün
AKP'li
Bekir Bozdağ tarafindan
ortaya
atılan ve bence tamamen nesnesiz olan “…Anayasa mahkemesi,
anayasayı ihlal etmiştir…” iddiası böyle bir kurum olsa kolay,
kolay söylenemezdi! Dahası Anayasa mahkemesi gibi demokratik bir
devletin temel taşlarından olan kurum bir nevi “zan” altında
bırakılamazdı. Bildiğim kararıyla Türkiye’de böyle bir kurum yok
ama bu kurumu oluşturma zamanı gelmiştir bence.
***
07.06.2008
-
Politikacılara fazla güvenmeyin. Onları zaptetmenin tek
yolu, anayasaya zincirlemektir
-
Thomas Jefferson
Siyasi
rant uğruna kardeşi, kardeşe kırdırmayın, burası Arabistan
değil!
***
08.06.2008
-
9’a 2
"Hukuka tecavüz..."
Böyle başlık atmış bir gazete.
"Hukuk cinayeti" diyen de var.
"Hukuka aykırı" diyen de.
9’a 2 çıktı karar.
Üyelere bakıyoruz...
1, Ankara Hukuk mezunu.
2, Ankara Hukuk mezunu.
3, Ankara Hukuk mezunu.
4, İstanbul Hukuk mezunu.
5, İstanbul Hukuk mezunu.
6, İstanbul Hukuk mezunu.
7, Ankara Hukuk mezunu.
8, Ankara Hukuk mezunu.
9, Ankara Hukuk mezunu.
Geriye kaldı 2 üye...
Biri, İşletmeci.
Öbürü, İktisatçı.
Ben size söyleyeyim.
11 hukukçu olsaydı...
11’e 0 çıkardı karar.
"Kardeşim, dünyanın hangi ülkesinde iktisatçıdan Anayasa
Mahkemesi Başkanı olur?" diye soracaklarına... Hukukçuların
aldığı karara "tecavüz" diyorlar.
Çünkü, bunların mantığına göre, hukukçu mukukçu yoktur...
Bunların işine geldiği gibi karar veren iktisatçı "en iyi
hukukçu"dur... Hele eşi türbanlı iktisatçıysa, "ordinaryüs
hukukçu"dur.
-
Yılmaz Özdil
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9120479.asp?yazarid=249&gid=61&sz=63177
*
- Atatürkçülüğü
Katletme Partisinin
demokrasi ve özgürlük dansı...
-
Bıkmadınız mı bu Bizans oyunlarından?
***
12.06.2008
Günlerden beri okuyorum,
düşünüyorum ama…
-
Göz gözü görmüyor... Sanki kör olduk dört tarafımızı
sarmış yoğun bir sis!
- Zor
günlerin milletiyiz vesselam. Bin bir türlü cefaya, çileye,
yoksulluğa katlanan ulusun
talihsizliği Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra onu yöneten zihniyettir.
Vardığım sonuç al “hükümeti” vur “muhalefete”. İnşallah
yanılıyorumdur ama bence bir iç savaşa doğru sürükleniyoruz.
***
16.06.2008
Ay – Yıldız
- 3:2
-
Yakıştı!
***
25.06.2008
Kızıyorlar,
- AKP
dedin mi!
-
“Onlar” AK Parti denmesini istiyorlar…
-
AK Partinin K sını, A sını, P sini,
A sını al…
-
Harfleri birleştir:
-
-
KAPA
-
-
Tesadüfe bak
J
*
Al
Dengir Fırat'ı vur Önder’e
***
01.07.2008
Atatürkçü avı
-
Zamanlamalar ilginç. Tesadüf denemeyecek kadar…
- Bu
ne ilk “tesadüf” nede sonuncusu olacak!
-
Yargı yoğun baskı altında.
-
Asker, büyük bir muamma…
> Bizi sindiremezsiniz <
***
02.07.2008
Rahat bırakın “adamları”
-
Baktılar askerin darbe - marbe yapacağı yok…
-
Protokolde yargıyı arkaya aldılar
tık
yok…
-
Demokrasi “onların” anlayışına uygunsa demokrasidir.
-
Hukuk “onların” anlayışına uygunsa hukuktur.
-
Hodri meydan dediler…
-
Vurun Atatürkçülere…
-
Fırsat bu fırsat!
-
Evrensel kurallar hak getire…
-
Türk ulusu milli bilincine varacaktır
-
Ancak…
***
03.07.2008
Çok merak ediyorum
Atatürkçülerin katli vaciptir fermanı ne zaman çıkacak acaba.
***
04.07.2008
Türkiye ilk defa kendi ayakları
üzerinde duruyor…
Bu cümle bana ait değil! Dün
öğleden sonra tipik bir AKP seçmenin ağzından çıkan sözdür. Bir
süredir yazılarıma ara vermek mecburiyetinde kaldım. Bu zaman
zarfında bir takım özel işlerimi yoluna koydum ve bol, bol
insanlarla sohbet etme fırsatı buldum. Mesleğim gereği dünyanın
dört tarafından insanlar tanıma fırsatı buluyorum. Önümüzdeki
zaman biriminde bazı sohbetleri yayınlamayı düşünüyorum.
Bunların arasında Venezuela’dan bir müşterimin sözü dikkat
çekicidir:
“…Tayyip
Erdogan’dan ne istiyorsunuz? Onun sayesinde ülkeniz yatırım
yapmaya, para kazanmaya müsait olmustur…”
Doğrudur!?
Mesele parayı kim kazanıyor
meselesidir. Türkiye’nin, Türk halkının bu yatırımlardan aldığı
pay meselesidir.
Neyse…
Bildiğiniz gibi kâbus bitmedi.
İlginçtir iktidar çöktükçe, gerici, işbirlikçi, teslimiyetçi,
Türk karşıtları güçleniyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşlarının kurmuş olduğu laik Türkiye Cumhuriyetinin, ordu
ve yargı sisteminin teslim olacağı gün bekleniyor.
Sair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın
deyimi ile:
“Yeni
Türkiye’nin önsözü” yazılmak isteniyor.
Bu “önsöze” karşı olanlar bir,
bir “saf dışı” bırakılarak ortam yaratılıyor. Birçok açıdan
tedaviye muhtaç bir toplum olduğumuzdan bu gibi “oyunlara”
anında kanıyoruz. Körkütük cehalet sağ olsun…
KENDINI kadınların giyim ve
kuşamı konusunda da TEK yetkili sayan bir zihniyet kendi eşi ve
çocuklarını bırakmış toplumda kadının yerini ve giyimini
sorgular olmuştur.
Uyuma ey Türk
Devlet sorunlar yumağı olmuş, zar
– zor ayakta durmaya çalışıyor. Halk hemen her konuda korutacak
derecede bilgisiz, bilinçsiz, hurafe, mucize, keramet
hikâyeleri, cin, peri, ruh ve hortlaklarla yatıp kalkıyor.
Kadınlarımız yüz yıllardır
kapatılmış, çarşafa – peçeye dolanmıştır. Maalesef zihinleri de
peçe ve çarşafla örtülmüştür. Uyan ey Türk kadını, yırt peçeyi –
çarşafı…
Uyan ey millet, senin can ve mal
cömertliğin suiistimal edilmekte. Uyan ve bak etrafına.
Göreceğin karşısında dehşete düşeceksin. Uyanmasına izin
verilmeyen, sömürülen, korkan, acı çekmeye alıştırılmış, el ayak
öpen uşaklar göreceksin. Göreceksin ve kalbinin tam ortasında
sonsuz bir acı hissedersen eğer…
UNUTMA…
Bu milletin gücü bitmez! Bu
millet can evinde her zaman zor günler için yedek güç
bulundurur.
***
06.07.2008
Aldatıp, kandırmadaki ustalık
-
Zaman her şeyin, her gerçeğin tarih önünde samimi olarak
incelenmesine imkân hazırlar.
-
Mustafa
Kemal
Atatürk
***
08.07.2008
Dini kamuflaj
Tarikat hayatı, kendi özel yapısı
nedeniyle gizli bir kurumdur. Dini duyguları sömürerek gizleme,
gizlenme ise tüm kutsal dinlerde ezelden beri kullanılmaktadır.
Atatürkçülüğü katletmeyi vazife bilen zihniyet korku ve dehşet
ile emellerine ulaşmaya çalışmaktadır.
SIZDEN KORKAN, ÇEKINEN SIZDEN
BETER OLSUN!!!
***
12.07.2008
Kendine…
RTE ne demiş?
“…
Kapatılsa da, kapatılmasa da artık Türkiye’de bir AKP gerçeği
var…”
Kendine Müslüman’dan sonra
kendine demokratlar. Ne gerçek ama…
***
13.07.2008
Palavra…
-
Ajda Pekkan’ın şarkısı...
aklıma
geldi birden!
-
İnsanoğlu gerçeklilikten, aklıselimden kopmaya görsün. Bak
başına neler geliyor…
-
Palavra, palavra, palavra...
- Bu
herifler ne kadar palavracı ya!
***
14.07.2008
Özetle
-
„Allah’ın velileri ile delileri arasında
soğan zarı kadar mesafe vardır!“
-
Şeyh Cüneyd Bagdadi
***
15.07.2008
Fazlası
-
Şimşekleri üzerime çekeceğimi bilerek…
-
RTE ve zihniyetine bir çift söz:
-
Özgürlük iyi güzel de!
(...)
- Her
şeyin fazlası,
hele çok fazla özgürlük,
bizi bozar!!!
***
16.07.2008
2 gram
-
Zaten iki gram aklım var onu da bu adamlar
yüzünden kaybedeceğim!!!
-
Laflara
bak,
-
"...bırakın da çalısalım…"
-
"...AKP cici bir parti…"
-
"...Çalışkan insanları çekemiyorlar…"
-
Ergenekoncu muyum neyim!?
***
17.07.2008
Alo
-
Alo, Ankara…
-
Yine hatlar karıştı!
-
Ayaklarınız yere bassın, uçtunuz… Gidiyorsunuz!
-
“Siz” nereye giderseniz gidin, umurumda değil.
-
Ama koca bir ülkeyi meçhule sürükleyemezsiniz.
-
Alo, Ankara! Duyuyor musun beni?
-
Tövbe, tövbe (…)
-
Ulan şu hatların…
-
Ergenekon’dan sonra Agarta!?
-
Mu, Atlantis, sağır Mustafa’nın sol bilmem nesi, yok artık.
-
Etmeyin eylemeyin, Allah aşkına.
***
18.07.2008
Ankara duy bizi!!!
***
19.07.2008
Bravo yani
-
Atatürkçü düşünceyi zihinlerimizden, gönlülerimizden
silemediniz bari işkence yapalım dediniz!
Hiç şüpheniz olmasın
BIZ var olmayı sürdüreceğiz. Son Atatürk milliyetçisi
nefesini vermeden, son Türk bu dünyadan göçmeden bizleri
asla sindiremezsiz. Bu millet nice psikolojik, maddi ve
manevi baskılara iman dolu göğsünü germiştir.
***
20.07.2008
Vatandaşın oyu ile…
-
Son darbe büfesi…
-
Ergenekon köftecisi…
- El
Kaide güzellik merkezi…
-
Tesettür modacılık…
-
İrtica ve gericilik cemiyeti…
-
Dubai meyhanesi…
-
Devenin nalı kasabı…
-
Adaletsizlik ve Kazıklama Partisi!!!
***
21.07.2008
Varsayım
mı acaba!?
- Ne
dağdaki, nede şehirdeki terörist…
- Ne
taşradaki maganda, nede şehirdeki maganda…
- Ne
güneydoğu Anadolu’da ki işsizlik, nede Anadolu’da ki
işsizlik…
- Ne
ülke çapındaki irtica…
Bitmez!
-
Neden mi?
-
Çünkü yönetici ciddiyetle görevini yerine getirmezse,
yönetilende zıvanadan çıkarda ondan.
Şehirlere göç önlenmedikçe, gençlere iş dolayısıyla aş ve
nitelikli eğitim imkânı sağlanmadıkça daha çok uğraşacağız…
***
22.07.2008
Yepyeni
bir lezzet
Görünüş
itibarıyla lezzetli bir şeye benziyordu. Yeni bir tat, yemede
yanında yat!
Aşçı
işinin
ehli bir usta izlenimi bırakıyor, kalfa ona keza! Elemanlar ise
maşallah kırk bir kere vızır, vızır ortalıkta dönüp
dolaşıyorlar…
Hizmetin
alası, müşteri memnun!? Dolup taşıyor…
Menü,
à la carte. Seç,
beğen,
al. Sınırsız
özgürlük…
Nedendir
bilmem, bir anda menüyü değiştirdiler. Tek tip, tatsız tuzuz bir
şey koymak istediler müşterilerin önüne…
Serbest
piyasa ekonomisi, baktılar müşteri başka taraflara kayma
eğiliminde. Dükkân kapandı, kapanacak. Yeni bir kreasyon ile
çıktılar müşterilerin önüne.
Yeni
sentez ağzımda mayhoş bir tat bırakıyor. Hatta midem ve zihnim
bulandı diyebilirim.
***
23.07.2008
Kadın
Ne kadın
ama kocasından çok konuşuyor, hep ön plana çıkarmasını bir
şekilde beceriyor. Hanımlar lütfen beni yanlış anlamayın. Kadın
- erkek arasında bir takım farklar olmakla birlikte, öncelikle
hepimiz insanız. Ya da insan olduğumuzu sanıyoruz!?
İnsanlık
vasıfları üzerine yazma niyetinde değilim. Yalnız antipatimi
kazanan bir insana atfen şunları yazmadan edemeyeceğim:
-
Elbette kendine özgüveni olan, bilgili ve bilinçli bir
hanımefendi başını (her ne şekilde olursa olsun) örtmekle
ile beynini de örtmez. Elbet bu bir bireysel tercihtir.
Elbet samimi dini duygular ile hareket eden bir insan
hiç bir şekilde kınanmamalı ya da hor görülmemelidir.
Elbette…
-
Ama temsil görevi olan bir insan kendisi
ile birlikte
temsil
ettiği ülkeyi küçük düşürme hakkına sahip değildir.
Karı
ağzından baklava, incir ağcından oklava olmazmış
derler...
*
Söz
kadından açılmışken bir anımı sizinle paylaşmak istiyorum. Öyle
bir anı ki beynimin tüm kıvrımlarına kazındı bir türlü
unutamıyorum, belki de unutmak istemiyorum!?
Başlık
atacak olsam mutlaka şu başlığı kullanırdım:
İstanbul
hanımefendisi
Bizler
yani ailem nesli tükenen gerçek İstanbullulardanız. Hani
Hüseyin Rahmi Gürpınar,
Reşat Nuri Güntekin
o eşsiz güzellikteki romanlarında tarif ettiği o eski
İstanbullun yerlileri gibi…
İşte
rahmetli halam kelimenin tam anlamıyla eski bir İstanbul
hanımefendisiydi.
Asaletli, heybetli bir insandı, tıpkı babam gibi. Neyse,
vefatından önceydi hasta yatağında uzanmış bizimle konuşuyordu.
Konuyu bir türlü hatırlamıyorum ama söz arasında ağzımdan “sen
delirdin mi hala” diye bir cümle çıkmasıyla birlikte o koca
cüsse yatağa oturuverdi. Halam öyle bir “Aaa” çekti ki,
bir anda yaptığım terbiyesizliğin farkına vardım. Eli kalktı
ağzıma doğru uzandı ve usulca yana düşürdü kolunu. Aldığı
terbiye ve görgü gereği böyle bir şeye tahammül edemezdi. Elini
aldım ve kendi ağzıma doğru götürdüm…
Diyeceğim;
koyma pınar, pınar olmazmış!
-
Halamın ölmeden önce bana verdiği ders:
-
İnsan konuşmadan önce söyleyeceği sözü ölçüp, biçip,
tartmalı…
***
24.07.2008
Evdeki hesap, çarşıya uymuyor
28.Temmuz.2008
Atatürkçülüğü
Katletme Partisi’nin ve ne yazık ki laik Türkiye
Cumhuriyetinin geleceğinin belirleneceği tarih. AB(D)
tehditlerinin bini bir para…
İrtica
kapıyı zorluyor, bir ayağını kapıya sokmuş durumda.
-
AKP’nin kafasındaki kırk birinci tilki harıl, harıl dönüyor.
Yürek ister, yürek!!!
-
Bizlere düşen
adaletin tecellisini beklemek.
***
25.07.2008
Utanıyorum
-
Atalarımızdan!
-
Atatürk ve arkadaşlarından!
-
Çocuğumdan!
-
Gelecek nesillerden!
- Bu
topraklar için canlarını feda eden insanlardan!
-
Utanıyorum bu ülkeyi yöneten ve yönetmeye soyunan
zihniyetten!!!
***
26.07.2008
Dolma
Etli,
etsiz, zeytinyağlısı, asma yaprağı, biber, lahana…
Sizi
bilmem ama ben dolmanın her türlüsünü çok büyük bir iştah ve
zevkle yerim. Dün gazetelerin Avrupa baskısında söyle bir haber
yer aldı:
Asma
yaprağına sıkı denetim
Hemen
eşime haberi
yine
büyük bir
üzüntüyle okudum. Ana, bir de baktım ki kadın bayram ediyor.
Yani bir göbek atmadığı kaldı. Kadın ne oluyor demeye kalmadan:
“üzülme ben sana lahana sararım” dedi.
Tamam,
zahmetli iş ama yemesi de bir o kadar güzel!
Önce çok
kızdım habere ama ayrıntılarını okurken de adamlar
yasaklamasında ne yapsın demek mecburiyetinde kaldım (tarımsal
ilaçlama - AB sınır değerlerinin üzerinde). Diyeceğim gıdadan –
eğitime, milli politikalardan – ekonomiye, Türkiye tam bir kıyam
ve kaos ortamı yaşıyor.
Neden?
Bu ülkenin
“hükümeti” ve “muhalefeti” görevlerini gerektiği gibi ciddiye
alsalar eminim bu keşmekeşin dörtte birini yaşamayız.
Küçüklüğümden beri duyduğum bir şey vardı, görevin kutsallığı.
Yapılan işin değeri…
Yaptığın bir işin hakkını
veremiyorsan, bu ne kul nede hak katında makbuldür. Hiç yapma
daha iyi. Yada çekil kenara başkası yapsın (…)
Yok yani, işin altından kalkamayıp da
eline yüzüne bulaştırdıktan sonra çareler aramak neye ve kime
yarar. Hani suçunu
örtbas etmek için, ülke çapında gerginlik, çatışma ve
kutuplaşmayı arttıracak ve yayılması sağlayacak psikolojik
ortamın dogması için xxx gibi şeylere
ihtiyaç duyulması gerçekten çok ürkütücü.
***
27.07.2008
ve AKP'nin gerçek yüzü
***
28.07.2008
Tespit
Ergenekon
üzerine o kadar çok yalan, yanlış şeyler yazıldı - çizildi ki
bir de ben yazmayayım.
Ama şu
tespitte de bulunmak istiyorum:
AKP
“iktidarının” Ergenekon’a ihtiyacı yok, kendi sonlarını kendi
elleriyle hazırlıyorlar. Birde toplumsal mutabakattan, sosyal
barıştan bahis etme yüzsüzlüğüne ne demeli. Vur, kır sonra…
Aman
ağabey ben ettim, sen etme…
Ve ne
yazık ki çok üzücü olmakla birlikte yabancı servisler olacakları
bizden çok önce biliyorlar (anlayana).
*
Onun bunun çocukları
-
Onca insan sana, size ve sözüm ona davanıza ne yaptı?
-
Ölümü, yaralanmayı hangi suçtan dolayı hak ettiler?
-
Günahları neydi?
***
29.07.2008
Tarih tekerrür ediyor!?
-
01.05.2008 tarihli yazıma istinaden;
-
Biri Almancı,
-
Diğeri Amerikacı,
-
Biri Turancı,
-
Diğeri İslamcı,
-
Biri saltanatçı,
-
Diğeri sözde Demokrat, özde şeriat yanlısı,
-
Uzatmadan…
-
İkisi de geçmişin görkemli hayalini yaşıyorlar (dı)
-
İkisi de Allah rızası için Atatürk’ü sevmez
(dı)
-
İkisi de sözde sevdikleri ülkelerini uçurumun eşiğine
getirdi!!!
-
-
Trajedide bu ya…
-
-
Çözüm, çözüm hiç de uzakta değil…
-
Çözüm içimizde!
AKP, şeriat yanlıları, ulusal
birlik düşmanları ve sözde demokratlar; Mustafa Kemal
ideolojisinin ayak seslerini duyuyor musunuz?
Milyonlarca yürekte patlamaya hazır saatli bir bomba misali tık,
tık, tık…
Sessizliğimizi yanlış
yorumlamayınız!!! Biz buradayız ve her an bayrağımızı gönlere
çekmeye, ilkelerimizi savunmaya hazır bir şekilde bekliyoruz.
İster kapatıl, ister kapatılma
bundan sonra ayağını denk al. “Aranjmanların” ile bizlerin
gözünü korkutamaz, bizleri sindiremezsin. Unutma ki insanoğlunu
harekete geçiren dört temel şey vardır hayatta:
-
1.
Sevgi
-
2.
İman
-
3.
İdeoloji
-
4.
Para
Kemalin neferleri yukarıda
sıraladığım ilk üç öğeyi her şeyin üstünde tutar.
-
Türkiye de siyaseti üreten zihniyet ki bu bence partiler
üstü bir sorundur, strateji belirleme ve uygulamalarda
ikilem yaşamak ve yaşatmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk bir
askerdi. Asker olarak verilen emirlerin ikileme tahammülü
olmadığının bilincindeydi. Türk Dil Kurumunun önemini ve
kurucusunu ayriyeten arz etmeme gerek olmadığını
düşünüyorum. Türk Dil Kurumu olduğundan daha belirleyici ve
etkin bir konuma gelmek zorundadır. Atatürk’ün medeniyet
projesini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet
ettiği mirasıdır. Bizler bu mirasa laik olabiliyor muyuz?
-
“Cahil” kafamla ben mirasıma sahip çıkamadım diyelim,
aydınlarımızın, sanatçılarımızın, bilim adamlarımız bu
mirasa gerektiği gibi sahip çıkıyorlar mı?
Allahu Ekber
-
Kendini bilen, karşısındakinin inancına saygı gösteren bir
insan Allahu teâlânın büyüklüğü karşısında ne diyebilir. Ben
Atatürkçüyüm, ulusalcıyım, ufkum açık...
- Ya
Türkiye'de bütün kesimler, milli çıkarlar doğrultusunda bir
araya gelerek güç birliği edecekler ya da Jöntürk kafasıyla
ulaşabileceğimiz bir yer yok.
-
-
İnsan her gecen gününü arar oldu
-
Alevde benim, külde benim
Aklıma Mehmet Akif Ersoy'un
Kıssadan Hisse şiiri geldi
Geçmişten adam hisse kaparmış...
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
*
Allah belanızı versin
- -
Sabahın köründe yollara düşüp ekmek parası için akşama kadar
çalıştın mı?
- -
Elalemin ağız kokusuna bir lokma ekmek uğruna tahammül ettin
mi?
- -
Akşam yorgun argın ama mutlu evinde bekleyen çocuklara şeker
götürdün, o günahsızların gözlerindeki parıltıyı gördün mü?
- -
Cebinde beş kuruş olmadığı halde Allahtan yardım dileyip
umutlandın mı?
- …
Allah belanızı versin
- -
Bindir zorlukla kuruş, kuruş biriktirerek araba aldın mı
hiç? Ve bir or… Çocuğu gelip de bin bir zorluklar, borç harç
aldığın arabanı yaktı mı?
- -
Hiç tanımadığın birisine yardım elini uzattın mı?
- -
Ev sahibinin önünde yine kiranı geciktirdiğin için mahcup
kıvrandın mı?
- …
Allah belanızı versin
-
Mahsum insanların kanına girme hakkını kimden aldın?
-
Cahil kafanla, Allah adına kendi doğru bildiklerini
başkalarına dayatma hakkını kimden aldın?
- …
Allah belanızı versin
-
Kimin elinden, kimin toprağını almaya kalkıyorsun?
-
Ataların, atalarımdan kız almış. Kız vermiş… bir somun
ekmeği kırıp, bir yudum suyu paylaşmış.
- …
Allah belanızı versin
Sizleri önce insanların adaletine
sonra Cenabı Hakka havale ediyorum!
*
Aleyna,
Taha, Şeyma ve Hayrettin ölmez
-
Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere diğer yetkililere
sesleniyorum:
-
Türkiye’nin gerçeklerine dönün!
-
Ölüm cezasını, 301
*
Jost Lagendijk go home
***
30.07.2008
AKPeee kapatılırsa
ne olur?
- Dünyanın sonu
gelir,
- Deprem olur,
- Sel basar,
- Keneler tüm
ülkeyi istila eder,
- İnekler süt
vermez, keçiler melemez,
- İnsanlar
gülemez olur, karabasanlar – afakanlar ülke çapında
faaliyete geçer,
- Çeteler masum
boynunu büker,
- AKP
milletvekilleri emeklilik yasasını boşuna çıkarmış olurlar,
- Vay anam
AKPeee kapatılırsa ülke için tam bir kaos olur,
- Çünkü Avrupa
Birliği hayli - hülya olur,
- Türkiye’de
işsizlik tavan - pazarda fiyatlar taban,
- Tencere
fokurdamaz, guruldayan mideler – guruldamaya devam eder,
- İstatistikler
alt üst olur,
- Gayri safi
milli hâsılayla zenginleşen halkımız maazallah fakr-u
zarurete düşer,
- Yandaşlar
boşluğa düşer – iktidar zenginleri ülke dışına kaçar,
- Allah korusun
yabancı sermaye sömürgesiz kalır, Milyarlarca dolar
Türkiye’nin olur,
- Ülke
istikrarsızlık içinde bocalar.
Peki ya kapatılmazsa?
İşte o zaman bo… yeriz!
*
Ben size ne yapacağımı bilirdim
ama…
Tek başıma kalsam
şahi
devrana kul olmam
Viran olası hanede evlad-ü ayal var
Sairin “Kar mı yağmış
Diyarbakır’ın dağına” dizelerinde dile getirdiği gibi.
*
Halimiz ahvalimiz
Böyle bir milletin düşmana
ihtiyacı yoktur!?
*
Yazıklar olsun
Neye bozuluyorum biliyor musuz:
Amerikan ve İngiliz gazetelerinde iki gün önce kapatılmayacağına
yönelik haberler yer aldı. Yani koca bir ülke dışarıdan
yönetiliyor ve insanlara bu lokma öyle güzel yutturuluyor ki. Bu
mudur bağımsızlık? Bu mudur laik demokrasi? Mahkemeye diyeceğim
yok onlar görevini yaptı. Benim bozulduğum "benden" önce
yabancıların bilmesidir. Çok acı çok, insanın içini sızlatacak -
gururunu incitecek kadar. Aslında neyi merak ettik ki sonu
baştan belliydi zaten. Artı adamlar yani yabancılar kaç gün
önceden söylediler zaten. Iş bitmiş, biz alıklar takımı sonuç
bekliyoruz.
***
31.07.2008
Bundan sonra ne olacak…
Bir ihtimal
Atatürkçülüğü
Katletme Partisi söylem ve eylemlerinde biraz daha
dikkatli olacaktır. En azından şimdilik…
Ancak
yandaşları, tekke ve tahrikâtlar bir nevi “patlama”
yaşayacaklardır. Türkiye’de bundan sonra gözle görülür
değişimler beklenmelidir. Hepimizin malumu olan “ılımlı İslam”
modeli yani Türkiye’nin kobaylığının “ikinci” perdesini
aralayacaktır. Piyon vazifesini üstlenmiş olan bizler elimiz
kolumuz bağlı bu oyunu seyretmekle yetineceğiz.
Dizginleri
kaptırdık!!!
-
Hazine yardımının kesilmesi, Araplar sayesinde etkisiz
kalacaktır.
-
Dizginler Türklerin elinde olsa gam yemeyeceğim ama…
-
Demiri pas çürütür,
yiğidi gam öldürürmüş.
*
Pes etmek yok
-
Seçimler…
-
Yargı…
-
Asker…
- O
halde…
Sizi biz kapatacağız!!!
Nasıl olacak bu iş?
Birlik ve beraberlikle, tüm ama
tüm zıtlaşmalar, görüşler bir tarafa bırakılıp AKP, RP, Fazilet
gibi zihniyetlere karşı olanların bir çatı altında
birleşmesiyle.
Halk iradesini o zaman göreceğiz…
***
01.08.2008
Beşeri ilişkiler
Ne siyasi İslam’ın başbakanına ne
cumhurbaşkanına en ufak bir güven duygusu besleyemiyorum. Bu
tespitle yalnız olmadığımın da bilincindeyim. Kapatılmadık diye
sevinmeyin son Atatürk milliyetçisi olduğumu bilsem dahi size
boyun eğmem, sizin zihniyetinize karşı mücadelemi sürdürürüm.
AB(D) karşıtı değilim ama onlardan yana da değilim…
Sömürülmeye, aldatılmaya
tahammülüm kalmadı artık!!!
***
02.08.2008
Hep yek
Farkında mısınız?
İşin başına döndük yine. Sözler
gene mutabakattan yana. Herhalde eylemlerde benzeri olacaktır,
taki…
Atatürkçüler son zamanlarda
yeklerden gidiyor. Neden? İnsan fırsatları yaratmalı ve doğan
fırsatlardan yararlanmasını bilmeli…
Böyle bölük böl çük, entel geçinerek bir
yere varamayız. Bu zihniyet, içerdeki ve dışarıdaki
destekçileri ile başımızı çok ağrıtacak. Hayat anlayışımız,
ilkelerimiz ve her şeyden önemlisi bağımsızlığımız ciddi bir
tehlikeyle karşı karşıya. Örselenmekten,
iki yüzlülükten tiksindim artık.
*
Pazarlamaya devam…
-
İthal mallarına meraklı bir milletiz,
üreticiden çok hazırcıyız. Kolay yoldan köşe
dönme meraklısıyız…
-
Bilgi, görgü, tecrübe ve bilim zahmetli…
-
Zahmete katlanamayız. Yorar bizi, bozar…
-
Atatürkçülük hedef belirlemektir, hedefe koşmaktır. Görev
aşkıdır, mesuliyettir, savaşmaktır, kazanmaktır…
-
Atatürkçülük entelektüel bir faaliyettir, kalitedir…
-
Siyasetin ve siyasetçinin en çirkin yüzü açık olanı
gizlemektir, kamu kudreti sayesinde nüfuz etmektir…
-
Atatürkçülerin zaafı tembelliktir!
*
Bilgilerin özel kullanımı olmaz
2937 sayılı yasanın dördüncü
maddesi:
Millî İstihbarat Teşkilâtı’nın Görevleri :
MADDE 4 – Millî İstihbarat Teşkilâtı’nın görevleri şunlardır;
a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne,
varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve
milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve
dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî
güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak ve bu
istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruşlara
ulaştırmak.
b) Devletin millî güvenlik siyasetiyle ilgili planların
hazırlanması ve yürütülmesinde; Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile
ilgili bakanlıkların istihbarat istek ve ihtiyaçlarını
karşılamak.
c) Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat faaliyetlerinin
yönlendirilmesi için Millî Güvenlik Kurulu ve Başbakan’a
tekliflerde bulunmak.
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata karşı
koyma faaliyetlerine teknik konularda müşavirlik yapmak ve
koordinasyonun sağlanmasında yardımcı olmak.
e) Genelkurmay Başkanlığınca Silahlı Kuvvetler için lüzum
görülecek haber ve istihbaratı, yapılacak protokole göre
Genelkurmay Başkanlığına ulaştırmak.
f) Millî Güvenlik Kurulu’nda belirlenecek diğer görevleri
yapmak.
g) İstihbarata karşı koymak.
Millî İstihbarat Teşkilâtı’na bu görevler dışında görev
verilemez ve bu teşkilât Devletin güvenliği ile ilgili
istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine
yöneltilemez. Millî İstihbarat Teşkilâtı birimlerinin görev,
yetki ve sorumlulukları Başbakanca onaylanacak bir yönetmelikle
belirtilir.
Link
***
03.08.2008
Prospektüs
Kullanmaya başlamadan önce
prospektüsü baştan sona dikkatlice okuyunuz.
- -
Prospektüsü muhafaza ediniz. Daha sonra tekrar okuma
ihtiyacını duyabilirsiniz.
- -
Diğer sorularınız için CHP veya laik sivil toplum
örgütlerine danışınız. Not: Lütfen DB’yi rahatsız etmeyiniz
kendisi son derece meşgul bir zattır ve sizin sorunlarınız
ve sorularınız ile ilgilenemez.
- -
Bu sadece sizin kullanımız için hazırlanmıştır. Bu nedenle
başkalarına kullandırılmamalıdır. Sizinle aynı zihniyet
belirtilerine sahip olsalar dahi, başkaları tarafından
kullanılması, kullananlara ciddi zararlar verebilir.
- -
Yılda bir gibi belli aralıklarla Anayasa mahkemesi
kontrolüne gidilmelidir.
-
-
Nedir ve hangi durumlarda kullanılmaktadır:
-
Laik ve anayasal düzen, Türk kimliğini, Atatürk
milliyetçiliğini ile problemleri olanlar ve milli servet ve
milli sermayeye karşı uluslar arası konsorsiyumları tercih
edenler tarafından kullanılması tavsiye edilmektedir.
-
-
Yan etkileri:
-
Kamu kurum ve kuruluşları, laik ve çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti taraftarları ile bağdaşmaz. Ulusal çıkarlar,
yani milli menfaatler doğrultusunda hareket etmeye özen
gösterenler ile sürekli bir çatışma ve gerginlik ortamı
yaratır. Bencillik, şahsi menfaat belirtileriyle boy
gösterir. Zaman, zaman toplumsal depresyonlara yol açar.
-
-
Yan etkilere karşı alınacak önlemler:
- Bu
zihniyete karşı olanların, tehlike bertaraf edilene kadar
bir çatı altında toplanması ve gelecek seçimlere öyle
gidilmesi.
-
-
Kullanım bilgisi:
- 125
mg – İrtica
- 175
mg – Bölücülük
- 125
mg – Ticaret
-
Etkili madde: İnsanların cahilliği
-
-
Ruhsat Numarası:
-
22072007
-
-
Sunum şekli:
-
Kesin alkol ve sigara yasağı, az miktarda sözde laiklik ile
titiz bir tesettür.
-
-
Ticari sunum şekli:
-
AB(D) sömürgesi
-
-
Ruhsat sahibi:
-
AB(D)
-
-
Üreticisi:
-
AKP, MHP
-
-
Temsilcisi:
-
RTE
-
-
Son kullanım tarihi ve depolama:
-
Seçimler ya da Anayasa mahkemesi tarafından belirlenir.
Depolamak için lütfen tarikat, aşiret, vakıf ve mümkünse
örümcekli ve karanlık ortamlar tercih edilmelidir. 250
altında saklayınız. Güneş, medeniyet ve ışıktan koruyunuz.
***
04.08.2007
Vay gidene
- ve
arkada gözü yaşlı kalana. Avrupa Birliğinden bana ne!
-
Küçük Aleyna ve sırf insanlık namına… Yardım etmek isterken
öldürülenler…
-
Acaba onların sokaklarında, dağlarında her gün insanlar ölse
ne yaparlardı?
Tekrar ediyorum:
Bu gibi suçlar için Türkiye’de
idam cezası olmalı.
*
Mahmud Ahmedinejad
Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
Çanakkale şehitleri, bu Cumhuriyeti kuran ve ayakta tutan
insanlara, tüm ulusumuza karşı yapılan terbiyesizlik,
saygısızlığa rağmen siyasal İslam’ın Cumhurbaşkanı ve Başbakanı
bu kişiyi İstanbul’da ağırlıyorlar!
Bir gün gelecek
ve
tüm yapılanların hesabı sorulacak…
*
Gece yarısı Expresi
- Yıl
1978
- …
- Yıl
2008
Atatürkçülüğü, Türk kimliğini yok
etmeyi üstlenen bir Partinin Adalet Bakanı Avrupa dalkavukluğu
peşinde. Hiç yoktan adamların eline malzeme veriyor…
***
05.08.2008
Değişen
Türkiye!?
-
Türkiye değişebilir…
-
Yargı değişebilir…
-
İnsanların hayat anlayışları değişebilir…
-
Asker değişebilir(mi?)…
-
Ekonomi değişebilir…
-
Ahlaki değerler değişebilir…
- Her
şey değişebilir…
-
Ben değişmem!!!
-
Neden?
-
Çünkü Atatürkçü düşünce gönül ve mantık işidir…
-
Cehalet ve ihmalin acı bedelini ödemeye hazır değilim!
***
06.08.2008
Durmak
yok,
-
Durmak yok, halkı kandırmaya devam…
-
Durmak yok, din istismarına devam…
-
Durmak yok, zamlara devam…
-
Durmak yok, dışa bağımlılığa
devam…
-
Durmak yok, satışa devam…
-
Durmak yok, yemeye devam…
-
Durmak yok, kavgaya devam…
-
Durmak yok, tutuklamaya devam…
-
Durmak yok!
*
Kâğıt çeşitleri
-
Adalet var mı?
Kâğıt üzerinde var.
-
Kalkınma
var mı?
Kâğıt üzerinde var.
-
Parti var mı, Parti?
Kâğıt üzerinde var.
*
Neden şaşırmadım acaba?
-
Tek, tek.
-
Adım, adım.
-
Alıştıra, alıştıra…
-
Strateji bu!
-
Bilim ve irfan, erdem timsali Üniversite yönetimleri “el”
değiştiriyor.
***
07.08.2008
KEMANCI
Unutulmaz bu acı
Dertli, dertli çal kemancı
Her aşkta hüsran oldu gönül
Bilmem bu kaçıncı
Halime bak dertli çal
Kemancı başımın tacı
Gitme bu gece benimle kal
Benim halim çok acı
Değiştin kemancı
Neden efkârlı çalmıyorsun
Benim dünyam yıkılmış
Sende mi acımıyorsun
Gözümden kaçmıyor
Benden bir şey saklıyorsun
Yeter artık derken
Kemancı neden ağlıyorsun
- Çal
kemancı
Enflasyon makamından
- Çal
kemancı
-
İrtica makamından
- Çal
kemancı
-
Devleti, milleti pazarlama makamından
- Çal
kemancı
-
Atatürkçü düşünceyi satma
makamından
- Çal
kemancı
-
-
Gecenin sisli bir vaktinde sessizlik olmuşsa kaderimiz...
- Ne
de içli söyler keman ayrılık şarkısını.
***
08.08.2008
Anandan internet ile mi çıktın?
Adamın zorla ağzını bozuyorlar…
-
Ben, bilgisayarcıyım. Öyle sizin bildiğiniz
bilgisayarcılardan değil!
-
Sakın yanlış anlamayın, kendi övmek kadar çirkin -
yakışıksız bir şey yoktur gözümde.
- Ama
ben bu işe yaklaşık 25 senemi verdim. 365 gün, 24 saat!
-
Güvenlik uzmanıyım diyebilirim. Banka, sigorta ve YOGUN
GÜVENLIK gerektiren alanlarda çalıştım, çalışıyorum.
-
Teknolojinin getirilerinden faydalanmak insanlığın
menfaatine.
- Ama
faydalanırken kişisel bilgilerin özel bir koruma
gerektirdiği bazı kurumlarca göz ardı ediliyor.
Kaş yapayım derken göz
çıkar misali…
-
-
Daha geçenlerde haberlere konu oldu:
-
Başbakanlık bilgisayarına hacker girdi diye…
Vahim olan bu ihmalkârlık,
bilgisizlik, vurdumduymazlık, aymazlık binlerce Türkün Avrupa’da
canlarını yakmıştır. Merkez Bankasında hesabı olanlar internette
açıklanıyor. Örneğin almanlar bu hesapları inceleyip burada
yaşayan Türkler hakkında vergi kaçakçısı işlemleri
yapmışlardır.
- Bir
şey yaparken, yapılana özen göstermek…
-
Etraflıca düşünmek bu kadar mı zor?
-
- Her
şeyi internette koy ondan sonra vay başım, takdiri ilahi
diye yakın…
- Bu
takdiri ilahi değil düpedüz aptallıktır.
***
09.08.2008
Maymun, sigara ve üremek üzerine
İnsanın en yakın akrabalarından sayılan maymun ve diğer
primatlar üzerine yazıp, Darwin’in teorilerini savunmak
niyetinde değilim. “Maymun gibi taklit etmek”
özdeyişinden yolla çıkarak bence çok önemli bir konuya değinmek
istiyorum.
Taklit etmek, insanın doğasında
var. Bir an için olsa da şu soruma bir yanıt verin:
İnsanlık bir şeyi, bir düşünceyi
ele alıp taklit ederek, geliştirerek günümüze gelmiştir. Ya bu
bir şeyden, düşünceden esinlemeseydi şu anda nerede olurdu?
-
Bakın:
-
Devlet vardır, devletçik vardır…
-
İnsan vardır, insancık vardır…
-
Yöneten vardır, yönetilen vardır…
-
Hükümet vardır, hükümetçik vardır…
-
- -
Hükümet derki: Sigara yasak!
- -
Hükümetçik hemen taklit eder ve derki: Sigara yasak!
- -
Hükümet bakar, işler düşündüğü gibi gelişmemektedir derki:
Bilmem kaç metrekareden küçük işyerlerinde sigara
içilebilir.
- -
Hükümetçik baka kalır…
- -
Hükümet derki:
İhtiyarlıyoruz, çocuk lazım. Çalışacak insan gücüne
ihtiyacımız var.
- -
Hükümetçik derki: Çocuk yapın ama düşünmez ki Hükümet neden
kendi insanlarına aynı öneride bulunmuyor diye…
Maymun gibi taklit etmek
zayıf ve kişiliksizlere mahsurdur. Taklit etmek, geliştirmek
kendi ihtiyaçlarına göre uyarlamak zayıflık, kişiliksizlik
olamaz. Değildir de zaten…
Birebir
taklit edene, geliştirmeden, düşünmeden, uyarlamadan a ne denir
ona ne olur biliyor musunuz?
- Bunun
yanıtını size eski bir Yunan atasözü ile vereyim:
-
“Erguvana da bürünse, maymun yine maymundur.”
-
-
Amerikalı bir gazetecinin: “Türkiye ne zaman
batılılaşacak ve Amerikalılaşacak?”
-
Sorusuna yanıt veren Atatürk; “Türk insanı bir maymun
değildir ve hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne
Amerikalılaşacak ne de batılılaşacak, Türkiye özleşecektir”
-
Şeklinde cevap vermiştir.
-
-
Türk insanı
maymun, Türkiye Devletçik değildir…
-
Olsa, olsa iktidardaki zihniyet - zihniyetçiktir.
Bunu
altını çizelim ve vurgulayalım. Ulusun izzetinefsi ile
oynanmamalıdır. Sözü maymundan açtık, maymun ile kapayalım.
Maymun ve
tilki
-
Maymun tilkiye derki:
-
Bana hayvanlar âleminde taklit edemeyeceğim bir canlı
göster.
-
-
Tilki de derki:
-
Sende bana seni taklit edecek kadar zayıf ve kişiliksiz bir
hayvan göster.
-
Alman
hikâyesi
***
10.08.2008
İdare et
abi
Len idare
ede, ede geldik bu hallere…
Bak her
şeye ama her şeye takdiri ilahi der olduk. Bak Edirne’de
damlarda, mahallelerde uçan adamlar, hortlaklar, cinler –
periler arar olduk. Mevlitler
okutuyoruz!
Kör cahilliğin, fakirliğin, eğitimsizliğin gözü kör olsun.
*
Elma
Rahmetli
babamın en sevdiği örneklerden biriydi:
-
Bir tabak dolusu pırıl, pırıl elma düşün…
-
İçine bir tane çürük elma koy. Çürük elma o elmaya bu elmaya
değe, değe diğerlerini de çürütecektir!
Bilmem ne
demek istediğimi anlıyor musunuz?
***
11.08.2008
Atatürk, Atatürkçülük ve din
Atatürk, İslam ahlakını ve
dinimizin vecibelerini daha çocuk yaşlarında öğrenmiş, tahsil
yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir.
Laik Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Atatürk her zaman
için gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla
bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır.
Türk insanının ihtiyaçlarını ve
özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman
karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi
amaçlamış ve bugün milletçe ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı her
yönüyle tecelli ettirmiştir. Onun ve arkadaşlarının göstermiş
olduğu gayretler sayesinde günümüze nispeten sağlıklı bir sosyal
yapıyla gelebildik. Son senelerde gözlenen tarikat, tekke,
türbe, medrese gibi ve – aslında kutsal dinimizle -
uzaktan / yakından ilgisi olmayan sapkın uygulamalar,
onun
bize göstermeye gayret ettiği yol olan medeniyet ışığının bazı
kesimlerce gittikçe karartılmasındandır.
Şüphesiz
ki din, büyük
Önder'in de dikkat çektiği gibi milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez
bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini bir arada tutan en
güçlü bağlardan biri dindir. Fertler, aileyi oluşturan
unsurlardır. Toplumu oluşturan aile yapısı, ahlak ve devlet
müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur. Dinin
var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda,
bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet
kavramları da geçerliliğini yitirecektir. İşte bütün bu
nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği
taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun
sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir.
Dolayısıyla Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi savunanların din
düşmanı olarak gösterilmesi en yalın anlamda cahillikten başka
hiç bir şey de olamaz.
Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin lüzumlu bir müessese
olduğunu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı
hedefleyen büyük önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını
ve dini değerlerini muhafaza etmesini "Din lüzumlu bir
müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur"
veya "Din vardır ve lazımdır" sözleriyle
teşvik etmiştir.
Milletini,
batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi
amaçlamıştır.
Acak
günümüzde
durumun çok farklı olduğunu görebiliyoruz.
-
"Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki
gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden
halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle
Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı
kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur."
-
Söylev c. 1, s. 225
Atatürk, gerçek dinin temelini ve
Müslümanların konuyu hangi kıstaslara göre değerlendirmeleri
gerektiğini 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa
Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere şöyle ifade
etmiştir:
-
"Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi
üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah
tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi
seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki,
Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz
ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir.
Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun
düşüyor."
-
Söylev,
c. 2, s. 93
Atatürk, İslam dininin tamamen
ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de
şöyle ifade etmiştir:
-
"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak
bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması
için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir.
Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam'ın sosyal
hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını
sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler
dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde
ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını
eşit olarak öğrenmeye mecburuz"
-
Söylev, c.2, s. 90
Büyük
önder
Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini
muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün
Osmanlı Devleti'nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına
yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:
-
"Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla
itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar;
bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların,
erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın
emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce
din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve
eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla
mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse
görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış
zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar
bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer
konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki
daha ileri gitmişlerdir."
-
Söylev, c.2, s.86
Atatürk her yönüyle olduğu gibi
dindarlığıyla da milletine en güzel örnek olmuştur. Atatürk,
dindar kişiliğinin bir göstergesi olarak din adamlarına karşı
her zaman samimi bir şekilde hürmetkar olmuş ve saygı duymuştur.
Cumhuriyet'in ilk Diyanet İşleri
Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk'ün kendisine duyduğu saygı ve
hürmeti şöyle anlatmıştır:
-
"Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı.
Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz"
dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın
icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları
için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını
sevmezdi."
-
Atatürk
ve Din Eğitimi
-
Diyanet İşleri
Bakanları Yayınları s.12
*
Recep Tayyip Erdoğan ve
zihniyetine duyurulur
-
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine
kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu
yapmaya mecburuz.
-
Mustafa Kemal Atatürk 1925
- Biz
Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz.
Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun
bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde
benimsiyoruz.
-
Mustafa Kemal Atatürk
1926
*
Nutuk diğer adıyla Söylev
İnanılmaz bir şey.
Yazılarımı hazırlarken Nutuk dan da
faydalanıyorum. Kütüphanemde Söylevin değişik yıllara ait
baskıları var. Tercüme farkından olsa gerek; kitaplar arasında
ufak tefek farklar var.
Elektronik ortamda Nutuk’u
aradım!
Bence her Türk evladının evinde
olması gereken bir yapıt. Ancak her şeyi paraya bağlamış
bulunuyoruz. İnanın üzüldüm, içim sızladı…
Neyse, bulabildiğim elektronik
kitapları hizmetinize sunmak istiyorum:
- -
Prof. Dr.
Zeynep Korkmaz ve ekibince hazırlanan ve tarafımdan programa
dönüştürülen sürümü
- -
Bedi Yazıcı tarafından orijinal metin ve günümüz Türkçesine
tercüme edilmiş sürümü
-
- Söz
Nutuktan açıldığı için:
-
-
Atatürk’ün 10. yıl Nutku
ve
Atatürk'e dil uzatma cüretini gösterenlere en güzel yanıt:
Izle
*
İzlerken gözlerimin yaşardığı video
***
12.08.2008
Washington
ABD
Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan yıllık ülke
değerlendirme raporunda, Türkiye’de 12 milyon kürt yaşadığı ve
işbaşındaki AKP iktidarının laik Kemalistlere ve prensiplerine
karşı olduğunu belirtti. Türkiye de adaletin yazılı olarak
bağımsız görünmesine karşılık bazı bu konuda kuşku yaratan
uygulamalar bulunduğu kaydedildi.
Link
*
-
"Mutlaka şu ve bu sebepler için, milleti savaşa
sürüklemek taraftan değilim. Savaş zorunlu ve hayati
olmalıdır. Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce
vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı,
ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı
tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir."
-
Mustafa Kemal Atatürk
***
13.08.2008
Nuh Peygamber gemisini ne zaman
inşa etti?
Tufandan önce…
Bizler en kısa zamanda toparlanıp
aklımızı başımıza almasak seçimlerde yine kaybederiz!!!
Daha da vahimi olan
Türkiye (…)
*
-
Her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine
ortaktır
-
Mustafa Kemal
Atatürk
***
14.08.2008
Atatürk albümü
-
Not: Kitabın alt sağ, sol veya üst sağ, sol köselerine
tıklayarak sayfaları ileri ya da geri
-
çevirebilirsiniz.
*
Katakulli
işler
-
Burası Türkiye, olur böyle şeyler demeyin!
-
Alışmayın,
olağan karşılamayın…
-
Tepki gösterin, tepkisiz kaldıkça tekmeleneceksiniz
***
15.08.2008
*
Fethullah Hoca’nın Talebeleri
Bir Ergenekon yapılanması varsa!?
Ve nasıl bu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti için
bir tehditse, Fethullah Hoca’nın talebeleri de aynı devletin
niteliklerini değiştirerek yerine şeriat düzenini getirmesini
amaçlaması da bir tehlikedir.
Fethullah Gülen, Humeyni,
Ahmedinejad ve
Türkiye'deki
bazı kişiler hep aynı
zihniyetin ürünüdür…
***
16.08.2008
Ahmedinejad geldi, bizimkilerin eli ayağı birbirine karıştı…
-
Ayıp denen bir şey vardır.
-
İstanbul
valisi,
emniyeti,
siyasal İslam’ın
başbakanı
ve Cumhurbaşkanı
ve tekbir getirerek imamın bile sabrını taşıran kendini
bilmezler…
-
Mustafa Kemalin Türkiye Cumhuriyetinde neler
oluyor?
***
17.08.2008
Fen, matematik ve cesaret
üzerine
0,5 gramlık* bir cisim 600 kilo
ağırlığında başka bir cismi etkileyebilirimi, mesela devirebilir
mi?
Etkiler hatta devirebilir!
Fizik üzerine bir makale yazacak
değilim, Merak edenlerin araştırmasını tavsiye etmekle
yetineceğim. Diyeceğim doğa kanunları bile “küçük” güçlere
birleştikleri takdirde kendilerinden umulmayacak ölçüde
olanaklar sağlıyor. Ben kimim ki, benim gücüm “onların” gücü
karşısında devede kulak gibi kalır demeyin. Atatürk ve
arkadaşları bunu hiç bir zaman demediler. Akıl, yürek ve iman
ile yola düştüler ve başardılar!
Eğer biz onların evlatlarıysak
sinmememiz lazım. Elbirliği ile üstesinden gelemeyeceğimiz hiç
bir şey yoktur…
Atatürk’ü tanımayanı ben hiç
tanımam, kendisi padişah (günümüzde başbakan veya cumhurbaşkanı)
dahi olsa umurumda değil. Ezer geçerim!!!
* yazım hatası değil 1 gramın
yarısı ağırlığında bir cisimden bahis ediyorum.
*
Deprem
-
Bugün, deprem acısı yüreklerimizi yaktı…
-
Yarın deprem bizi bekliyor!
-
Allah tüm ölmüşlerimizi rahmet eylesin.
***
18.08.2008
Yarımada
Atatürk sözünün eri bir insandı!
İç ve diş siyasi gelişmeleri
yakından takip eden ve doğru tahlillerle gerekli adımları
atabilen bir devlet adamıydı. Bu coğrafyada devletin ve milletin
bekası onu yöneten insanlar ile doğrudan orantılıdır. Bu
unutulmaması ve göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir.
-
Allah’ım…
-
Aklımı koru, kısır çekişmeler ile iç siyasete odaklanmış,
bocalayıp duruyoruz.
Dört tarafımız ateş topu!
Bu top Türkiye’nin içinde zıp,
zıp oraya buraya zıplıyor. Her gün kor alevler insanların
yüreğini yakıyor, kimisini şehit ateşi, kimisini maganda,
kimisini de trafik canavarı. Hele bir ateş topu var ki hepimizi
bir şekilde etkiliyor, mutfak alev – alev…
- Ne
işim var benim Almanya’da?
-
Cevabı çok basit: Ekmek parası!
İşte Türkiye geçeği budur, bu
gerçeği değiştirmek elimizde. Zihniyet bilmem ne ile uğraşıyor,
göz boyuyor. “Bizler” kuzu, kuzu oturmuş medyatik ortamda
kendimizi boyatıyoruz.
Laik Türkiye Cumhuriyeti bir
yarımada teşkil etmektedir. İnanın yakında ada olacak. Ne
batılıyız ne doğulu, gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar misali
kendimizi hayatın gerçeklerinden soyutluyoruz.
-
Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye
dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve
manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını*
ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.
-
“Onları” havale edeceğim son merci yüce rabimdir.
* burada kural tanınamazlık,
düzensizlik ve buna benzer şeyleri kast ediyorum.
-
*
-
İki Mustafa Kemal vardır;
-
Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal...
-
İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o,
ben değil, bizdir!
***
19.08.2008
Alıntı
-
Aşağıdaki yazıyı bir ortaokul öğrencisi, okulunun duvar
gazetesine yazmış.
İnanılmaz güzel ve farklı bir bakış açısı iyide yapmış
Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve
demokrasisini borçlu olduğu
insan:
ATATÜRK...
Gençliğinde kot pantolon giyememiş.
Sevgilisinin elinden tutup, hâsılat rekorları kiran bir
sinema filmine gidememiş...
Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde,
lüks uçak
şirketinin, first class koltuğunda viskisini
yudumlayarak görev yerine
gidememiş...
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej
esliğinde
Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu...
Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a
ayak basan
ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş...
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp
moral veren
mini etekli ponpon kızlar da yokmuş...
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den
denize
döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar...
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not
alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine
suikast girişiminde
bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo
programına faks
çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek
parçası isteyemeden
gitti ..
Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından
sonra
arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde
bayraklarla sokaklarda tur
atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya
sıkamadı.
Atatürk'e acıyorum...
Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde
dünyaya gel,
sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini
getir. Aaaah ah...
-
Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock
yapmak,
babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek
dururken...
Bunları yapmadı Atatürk...
Keyif çatmadı...
Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına
harcadı...
İŞTE ONUN İÇİN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELİNDE
VARDI. O İSE
SADECE BU MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞINI İSTEDİ.
BÜTÜN SUÇU
2 KADEH RAKI İÇMEKTİ
O KADAR...
*
Ömür
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti, Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür...
*
Vezir
olursunda…
Rezil olmaktan nasıl kurtulursun
onu bilmem.
***
20.080.2008
Batılıların sonu gelmeyen istekleri
28 Ocak 2003 Cumhuriyet Gazetesi
Atatürk, kendisine özgü uzak görürlüğü ile bizi zamanında
uyarmış: Kıbrıs'ın yabancı ellere geçmesi halinde bizim
Akdeniz'de soluk alamayacağımızı söylemiştir. Basınımızın bir
kısmının hâlâ ''Kıbrıs'ı ver gitsin'' havasında olduklarını
üzülerek görüyoruz... Tutalım ki verdik; bu, Yunanistan'la
huzurlu ilişkiler kurmamız için yeterli olur mu?
İrredentist Yunanistan'ın ana hedefi, ataları saydıkları
İyonyalıların ve Bizanslıların Ege'deki topraklarını ele geçirip
Bizans'ı yeniden kurmaktır. Yunanlılar bu amaçlarını 1919'da
gerçekleştirmek istemişler, fakat uğradıkları bozgun sonunda
bunu savaşla başaramayacaklarını anladıkları için, amaçlarına
başka yollarla erişmeye karar vermişlerdir.
Yunanistan'la ilişkiler konusunda uzmanlaşmış olan rahmetli
arkadaşım Büyükelçi Turan Tuluy bir gün şunları söylemişti:
''Yunanlılar daima, dostluk ziyareti veya bir anlaşma
imzalanması gibi vesilelerle bizden 'dostluk hatırı için' küçük
bir ödün istiyorlar. Biz de daima veriyoruz.. İnsan ancak
Yunanistan'la ilişkiler dosyasının geçmişe ait sayfalarını
karıştırdığı zaman, bu ödünlerin rastgele istenmediğini,
istenilen ödünlerin bir zincirin halkasını oluşturduklarını ve
zamanla ne büyük ödünler verdiğimizi anlıyor.''
Yunanlılar İkinci Dünya Savaşı sonunda Paris Anlaşması'yla On
İki Ada'yı aldılar. Alır almaz da, Lozan Antlaşması'nın
hükümlerini çiğneyerek buralarını silahlandırdılar. Bu adalarda
kurdukları üslerden yararlanarak, Ege Denizi'nde dolaşan
gemilerimizi, balıkçı teknelerimizi ve uçaklarımızı taciz etmeye
başladılar. Ege Denizi'nde petrol aramamıza da karşı çıktılar.
Çünkü adaları aldıklarından beri, Ege'yi bir Yunan iç denizi
olarak görüyorlar. Yunanlıların tacizleri bugün de zaman, zaman
tekrarlanmaktadır.
Eğer Yunanlılar, adalardan sonra ikinci ''ara hedef'' olarak
gördükleri Kıbrıs'ı da alırlarsa, Akdeniz'i de Ege gibi bir
Yunan iç denizi olarak göreceklerinden ve bu denizden
yararlanmamızı da engellemeye çalışacaklarında hiç kuşku
yoktur.. Çünkü Yunanlıların amacı, bizi Anadolu'dan önce,
Anadolu sahillerini yalayan denizlerden atmaktır. Nihai amaç,
Megalo İdea'yı gerçekleştirmektir. Baba Papandreu'nun 1987
yılında, Türkiye sınırındaki Yunan askerlerine: ''Kahraman Yunan
askerleri, siz üstün ırksınız. 1920-1922 olayları bir
talihsizlik olmuştur. Yunan ırkının bir gün anavatanı olan Ege
sahillerini kurtaracağına olan inancını yitirmemesi gereklidir''
diye hitap etmesi ve bu inancı içeren kitaplar dağıtması, bunu
açıkça göstermektedir.
Atatürk, kendisine özgü uzak görürlüğü ile bu duruma karşı bizi
zamanında uyarmış: Kıbrıs'ın yabancı ellere geçmesi halinde
bizim Akdeniz'de soluk alamayacağımızı söylemiştir.
Bu konuda Sayın Genelkurmay Başkanımız Hilmi Özkök de
düşüncelerini belirtti. Aynı titizlikle bu konuda dikkatli
olmamızı istedi. Kıbrıs'ı terk etmenin ülkemiz için yaratacağı
bu sakınca bir yana, bir de Kıbrıs Türklerinin durumu var.
Bilindiği gibi Kıbrıs Rumlarının düşmanlığı o kadar kuvvetli ki
zaman, zaman kendi bölgelerinden KKTC topraklarına ateş etmekten
ya da sınır bölgesinde Türk bayrağı yakmaktan kendilerini
alamıyorlar..
Birkaç yıl önce uzaktan ateş ederek bir erimizi yaralamışlardı.
Annan planı kabul edilerek Türk yerleşim merkezleri Rum
kantonlarının arasında bırakılırsa, büyük bir katliamın
başlayacağından hiç şüphe yoktur. Böyle bir katliama elbette
izin verilemez.
Ülkemizin Batılıların isteklerine ''artık dur'' deme zamanı
gelmiştir. Çünkü bu isteklerin sonu gelmeyecektir. Kıbrıs'ın
arkasında Ege sorunu, Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden
açılması sorunu, Amerika'nın istek ve baskısı ile Patrikhane'ye
yeni bir kimlik kavuşturma ve orasını devlet içinde devlet yapma
girişimleri yer alacaktır. Amaç Türklüğü Anadolu'dan silip
Megalo İdea rüyasını gerçekleştirmektir. Unutmayalım...
Sacit SOMEL Emekli Elçi
13 Ocak 2003 tarihli
Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanmıştır
*
Satılık
- Zu
Verkaufen
-
For sale
- À
vendre
-
Per la vendita
- En
venta
-
For salg
-
売り物件
-
Για πώληση
-
Myytävänä
Kıbrıs dan sonra Türkiye.
Affedersiniz, sanırım durumu en güzel ifade eden cümle:
“Üstüne
Türk milleti beleş…”
Bazı
ödünler vererek Avrupa birliği ile anlaşabiliriz diyen bugünkü
yöneticilerimizin dikkatine sunulur:
*
-
Günlerden bir gün İtalyan büyükelçisi Ata ile görüşmek ister
ve huzura davet edilir. O günün muhtelif ekonomik-siyasi
konuları hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi:
-
''Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin
Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi.''
der. Odada bir an sessizlik olur. Ata büyükelçiye bir şeyler
daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile baş başa
bırakır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal
üniforması ve belinde tabancası vardır. Doğru masasına
gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın
bağlanmasını ister ve Çakmak'a:
-
''Paşa İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlar hazır
mıyız?''
der.
-
Fevzi Çakmak durumu anlar ve
-
''Biz hazırız Paşam.''
diye yanıtlar. Ata büyükelçiye döner ve:
-
''Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse
Hatay'ı gelip alabilirler.''
***
21.08.2008
Türkiye seçimini yaptı
-
Hükümete bak…
-
İcraatlarına bak…
-
Ziyaretçilerine bak…
-
Hortuma bak…
-
Affa bak…
- Yan
gel yat!
-
Eninde sonunda iflas edecekler, çaresi yok…
***
22.08.2008
Bekir COŞKUN
Politika otobanında durum...
EN sağ şeritte seyreden AKP İtikat Turizm ve Seyahat AŞ’nin
trafikten men edilme olasılığı ortadan kalktıktan sonra yol
açık.
Ve bizim politika otobanındaki kısmi tıkanıklık normale döndü
sayılır.
Geri geri gittiği belli olmasın diye yolcuların ters oturtulduğu
AKP İtikat Turizm ve Seyahat AŞ’nin şoförü Tayyip Kaptan ile
çıkıp yukarı yazıhanede oturan Abdullah Gül Usta sizi
götürebildikleri kadar götürecekler artık.
Cümleten hayırlı yolculuklar...
*
Mazot parasını yediği için trafikten men edilen ve düne kadar
garaj hapsinde bulunan Cennet Nakliyat Kargo’nun kaptanı
Necmettin Usta’yı saymazsak... Kaporta boyada olan ANAVATAN
Turizm, ya da Ağar yükten dolayı şanzıman dağıtan Doğru Yol
Sevkıyat’ı hesaba katmazsak...
Sağ şeritte geriye MHP Çekme ve Kurtarma Servisi kalıyor.
Ki AKP İtikat Turizm ve Seyahat AŞ yolda kaldıkça çekip
kurtarsın.
Sol şerit?...
Sol şerit boş...
Burada da Murat Karayalçın’ın kaykayını ya da Ufuk Uras’ın tek
kişilik pizza-hut motosikletini hesaba katmazsak, ne kalıyor
geriye...
Ce Ha Pe körüklü halk otobüsü...
Ancak iktidara varma açısından Ce Ha Pe Halk körüklüsünün
içindekiler ile Deniz Kaptan arasında vites sorunu var.
Yolcular, "Hep düşük vites yarım gaz gidiyor, yani aşağı inip
koşsak daha hızlı gideriz" görüşündeler.
Kaptan ise farkı, "Sivas’ın yollarında" kasedini koyarak
kapatmayı deniyor.
*
Bence "balans ayarı" için tankların bizim politika otobanına
çıkma olasılığı da ortadan kalktı sayılır.
İlk kez irticai nedenlerle tank personelinden kimsenin
atılmadığı YAŞ toplantılarında, sanki tankların da iman
kuvvetiyle gidebileceği inancının yerleşmekte olduğu izlenimi...
Ve Yaşar Paşa’nın tankı değil de, gri Audi’yi tercih etmesi...
Ne bilelim biz...
*
Kısacası AKP İtikat Turizm ve Seyahat AŞ ile yola devam...
Her ne kadar politika otobanındaki Yargıtay Başsavcısı’nın
radarına yakalanıp da, Anayasa Mahkemesi’ndeki trafik davasında
"otobanda ters istikamette tehlikeli seyirden" mahkûm olsa da...
Ne yapabiliriz?
Geri geri, iyi yolculuklar...
20.Ağustos.2008,
Çarşamba
***
23.08.2008
Hamd olsun
Son
20 günde...
İstanbul’da bomba patladı; 18 kişi öldü. Küçükçekmece’de kamyon
kasasında havasızlıktan boğulmuş 14 mülteci cesedi bulundu.
Konya’da kaçak Kuran kursu çöktü, 18 çocuk öldü. Antalya’da
ormanlar yandı, 2 ölü... Ankara’da 49 bebe öldü, kolide
verdiler. İzmir’de kadıncağız kataraktını alsınlar diye yattı,
rahmini aldılar. Sakarya’da kene, 1 ölü. Ordu’da kene, 1 ölü.
Sivas’ta gene kene, 2 ölü. Kilis’te cinnet, 6 ölü. Antalya’da
köpük partisi, 3 ölü.
Sivas’ta taradılar, 1 şehit.
Hakkári’de mayın, 1 şehit.
Şırnak’ta pusu, 5 şehit.
Muş’ta karakol bastılar, 1 şehit.
Elazığ’da vurdular, 1 şehit.
Erzincan mayın, 9 şehit.
Şemdinli mayın, 1 şehit.
Şırnak mayın, 1 şehit.
21.08.2008 İzmir’de patlama…
-
Ekonomi tepe takla, işsizlik ona keza…
-
Allah bu “Hükümeti” başımızdan eksik etmesin!
*
Adaleti ve
kerameti
Kendine
ve yandaşlarına bir
Parti
-
22.08.2008 Cumhuriyet gazetesi Avrupa baskısında yer alan
bir habere göre:
-
Yolsuzluk iddiaları sekize katlandı. 5.5 yılda 14.908 kamu
ihalesi şikâyet edilirken,
bunların
3235 iptal edildi.
-
-
NasrEtin
hoca af edilerek,
kendisinin
paracıkların derdine düşmesi sağlandı…
-
İşte size AKP ve
din üzerinden siyaset ve milyon dolarların nasıl
kazanılabileceğini gösteren Türkiye gerçekleri.
***
24.08.2008
Zenginin parası züğürdün
çenesini yorarmış
-
Denizde kum onlarda para, nerden geliyor bu değirmenin suyu?
-
Kardeşim devleti de hortumlasan neticede gene halkın
cebinden çıkıyor bu paralar…
-
Yani sen, ben, biz adamların cebini doldurmakla meşgulüz.
Hani ben yiyemedim sen ye misali…
Fethullahcı
örgütlenme bir ahtapot misali devletin dolayısıyla toplumun dört
tarafını sarmış. Kadrolaşma emniyetten bilmem nereye kadar,
onlardan olmayan bu vatanin evladı dahi olsa “diğerlerinden”.
“Hükümet” hacı, hoca ayaklarına yatmış insanların masum
duygularını sömürüyor.
İnanın illallah dedim bunlarla
uğraşmaktan. Ya dört tarafımız ve ülkemiz sorunlar yumağı olmuş
“biz” neler ile uğraşmak durumundayız. İktidar sata, sata
bitiremedi. Satarak yola devam…
***
25.08.2008
Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı ve yönetim kuruluna
-
Sayın Baykal,
-
Sayın yönetim kurulu üyeleri,
ülkenin
genel ve vahim durumunu sizlere ayrıca arz etme gereği
duymuyorum. Sanırım farkındasınızdır! En azından zaman, zaman
gerektiği gibi olmasa da bazı “çıkışlarınızdan” dolayı bu
izlenimi ediniyorum.
Bu
“çıkışlar” muhalefet anlayışının en alt düzeyini temsil etmekle
birlikte, iktidarda bulunan zihniyeti etkilememektedir. Bu
zihniyet ki Cumhuriyet tarihimizin tüm kazanımlarını olumlu veya
olumsuz sorguluyor. Bu zihniyet ki âlemin namus ve iman
jandarmalığına soyunmuş. Bu zihniyet ki özgürlük bayrağı altında
insanlarımızı prangalı kürek mahkûmlarına çevirecek. Bu zihniyet
ki ayan beyan, gözle görülür şekilde kendi düşünce yapılarına
göre laik Türkiye Cumhuriyetini değiştirmeye kalkıyor…
Ve ana
muhalefet partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi teslimiyetçi,
hareket kabiliyeti sınırlı, dengesiz bir izlenim yaratıyor.
Hanımlar,
Beyler bu böyle devam etmez!
-
“Onlara” bir diyeceğim yok!
-
“Onların” vazifesi, onun için seçildiler, onun için para
alıyorlar!
-
“Onlar” tarihi görevlerinin bilinci içersinde hareket
ediyorlar!
Ya sizler?
Az buçuk
mürekkep yalamış, kitap okumuş, biraz olsun Türk tarihini
bilenler “onların” ezelden beri var olduğunu bilirler.
Sizler
taşıdığınız sorumluluğun bilincinde misiniz?
Muhalefet
demek toplumun nabzına göre “şeker” vermektir. Gündemi yakından
takip ederken, seçmenin arasında, içinde ve her şeyden önemlisi
önünde olmaktır. Toplumu “doğru” yönlendirmek ve
bilgilendirmektir. Sizler değil toplumun önünde, içinde dahi yer
almıyorsunuz!
İktidardaki zihniyetin temsilcileri örnek
göstereceğim en son insanlardır. Ama
şu bir
gerçek ki bu “tek kişilik” gösteri işin
doğasında yatan kurallara göre oynanmaktadır.
One man
show denildiğinde Recep
Tayyip Erdoğan adı uzun süre unutulmayacaktır. Çünkü bu isim
insanların sempatisini kazanmaktadır. Nerede bireyi etkileyen,
toplumu meşgul eden bir olay olursa Recep Tayyip Erdoğan orada,
sizler nerelerdesiniz?
Eğer sizlerde oradaysanız ve bu
topluma yansımıyorsa o zaman PR (Public
Relation) danışmanınızı
acilen değiştiriniz! Anlayacağınız gibi karşınızdakilere yönelik
muhalefet anlayışınızı toptan değiştirmeniz gerek. İç ve dışa
açık etkili bir muhalefet gösteriniz ki insanlar varlığınızın
bilincinde olsun. Temsil ettiğiniz altı okun hakkını
veriniz!
İnternetten bulabildiğim 390
Atatürk resmi inceledim. Birkaç istisnanın dışında Atatürk hep
insanların içinde, bilmem ne demek istediğimi anladınız mı?
*
CHP’ye söz varda MHP’ye yok mu?
-
Karar ver Hamburger mi? Adana mı?
-
Pizza mı, lahmacun mu?
-
Arap aşı, falafel
köftesi,
Tarid
mı
yoksa baklava mı?
- Yeter artık,
karar ver...
*
***
Su akar, Türk bakar
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki
bölgedeki çok uluslu güçlerin çalışmalarına sınırsız kolaylıklar
getiren ve olayların izlenmesini fiilen olanaksız kılan,
planlamadan uzak siyasetçilerimizi eleştirmek gerekiyor. Bu
eleştirinin sınırlarını belirlemekte gerçekten zorlanıyorum…
Şüphesiz Türkiye yine anormal
dönemlerinden birini yaşıyor. Anormal dönemlere özgü “normal
uygulamalar” toplum tarafından o kadar olağan karşılanmaktadır
ki bu olayların görgü şahidi olduğuma inanmakta zorlanıyorum. Bu
ne yazık ki Türkiye’de çok sık “anormal dönemlerin” yaşandığını
göstermektedir. Başka ülkelerde örneğin telefonlar dinleniyor
diye hükümetler düşerken, Türkiye’de odakların odağı olmuş
hükümet hala görevinin başında olabiliyor.
Türk senin aklın nerelerde?
***
26.08.2008
*
- 86
yıl önce bugün…
- 86
sene sonra yine bir kurtuluş savası vermek durumundayız!
- Bu
savaş cehalet ve bencilliğe karşı verilmeli. Bu savaş kutsal
olan inanç duygularının sömürülmesine karşı verilmeli…
***
27.09.2008
Yeni dünya düzeni, paylaşım ve
görev dağılımı
- Ben
ölmüşüm haberim yok.
-
Benim zamanım dolmuş.
-
Günümüz terimi ile out olmuşum.
-
Atatürkçülük demode
-
Yeni düzen kendi çocuklarını dünyaya getiriyor.
- Bu
çocuklar DIŞLI…
-
Bencil ve cüzdancı…
- Sağ
gösterip, sol vuranlardan…
-
Eskilerin değimi ile kahpelerden…
Sovyetler birliğinin dağılmasına
müteakip Ortadoğu geçmişten günümüze kadar hakimiyet ve çıkar
çatışmalarının odak noktası haline gelmesine sebep olduğu
bilinmektedir. Son yıllarda, çeşitli batı ülkelerinin de destek
ve yönlendirmesiyle Türkiye’de “ılımlı İslam modelini” yeni
strateji ve taktiklerle birlikte altyapısının hazırlandığı
müşahede edilmektedir.
Türkiye’de iç şartların uygun
olmasından dolayı ve siyasal İslam’ın iç dinamikleri bu sorunun
gelişiminde ve bugünkü halini almasına sebebiyet vermiştir. Bu
bağlamda yanlış anlaşılan ve uygulanan Atatürkçülük bu zihniyete
tüm kapıları açmak ile kalmamış, bu yanlış algılamadan doğan
statükocu ve “sabit Atatürkçülüğün” rolü de inkâr edilemeyecek
katkılar sağlamıştır (Atatürkçülük ilkelerine baktığınızda bunun
uzaktan yakından Atatürkçü düşünce sistemine uymadığını
göreceksiniz).
Su ve enerji kaynakları
bakımından doğal zenginliklere sahip olan coğrafyamız Kafkasya,
Balkanlar ve Ortadoğu üçgeninde yer alan Türkiye’nin önemini
ziyadesiyle artırmaktadır. Bunun bilincinde değiliz!
İç ve diş etkenler,
koordinasyonsuzluk, milli menfaatlerin saptanamaması, uzun
vadeli hedeflerin gözetilmemesi Türkiye’yi çalkalamaya devam
edecektir. Batılıların paylaşım ve görev dağılımında Türkiye
için biçmiş olduğu pay bir sadakadan ve bekçi görevinden öteye
gitmemektedir. Bu teze sıcak bakmam mümkün değildir!!!
Türk siyasetçisinin dar görüş
acısı, siyasal İslam’ın menfaatperest tutumu ve kendi
hedeflerini gözetmesi Türkiye’ye zaman kaybettirmektedir. Ne
batının nede siyasal İslam’ın ulus devlete tahammülü olmadığı
kanaati hakimdir.
Türkiye’nin, beklenen rolü
oynaması için istikrarlı bir yapıya sahip olması gerekmektedir.
Ancak bu sözüm ona istikrar neler pahasına sağlandığı sorularına
sağlıklı cevaplar verildiğinde muhteviyatını ve arka plandaki
hedefleri çözmek kabil olacaktır.
***
28.08.2008
Atatürkçü Düşünce Derneği genel merkezi
genel
sekreter
yardımcısına
Sayın
Çuhadar,
Bu
mailin size yönlendirileceği umuduyla yazıyorum.
Ben ADD
Frankfurt üyesiyim. Elimden geldiği kadar Atatürkçü düşünceyi
savunmaya, genç nesillere sevdirmeye çalışıyorum. Bunu
hazırladığım videolar, elektronik kitaplar, programlar şeklinde
yapıyorum. Burada her hangi bir ark niyet aramak faydasızdır...
Almanya’da ikamet ediyorum! Yani herhangi bir menfaatim olamaz,
yok zaten...
Şahsi
etkinliklerim siyaseti, günü gününe takip ederken gerekli
yorumları sitemde yayınlamaktan ibaret.
-
Size yazmamın nedenine gelince;
-
Atatürkçü Düşünce Derneğine Türkiye'de olsun, Avrupa’da
olsun ulaşmak neredeyse mümkün değil!!!
Ya posta
kutuları (elektronik ortam) dolu yada nezaretende olsa
(gerekirse otomatik cevaplandırma) ile her hangi bir tepki almak
mümkün değil.
Bu ne
Atatürkçü düşünceye nede savunduğumuz davaya yakışan bir
durumdur.
Gereğinin
yapılmasını rica ediyorum.
Önder
Gürbüz
VE DURUM
Reporting-MTA: dns; mx103.kriweb.com X-Postfix-Queue-ID:
6DF5D41A529 X-Postfix-Sender: rfc822; onder@gurbuz.de
Arrival-Date: Thu, 28 Aug 2008 11:19:16 +0300 (EEST)
Final-Recipient: rfc822; addgenelmerkez@add.org.tr
Original-Recipient: rfc822;addgenelmerkez@add.org.tr Action:
failed Status: 5.7.0 Diagnostic-Code: x-unix;
maildrop: maildir over quota.
Bilgisayarcı olmayanlar için: Posta kutusu dolu
***
29.08.2008
Atatürk ekran koruyucu
Windows 9x/Me/NT/2Kx/XP/Vista için
***
30.08.2008
C2H6O
- Bu
ne diye sormayın, kimyacı olmayanlar için:
-
-
İçki yani etanol
-
-
Hani son günlerde Ankara’nın göbeğinde zabıtalar bunu için
adam dövüyorlar ya, işte o…
-
Satarsın suç…
-
İçersin suç…
-
Avazım çıktığı kadar haykırdım: Irana doğru gidiyoruz, biz
Türk’üz Iranı dahi geçeriz diye…
-
Din(letemedim)!
-
- Sen
oruç tutarsın, ben tutmam.
- Sen
5 vakit namaz kılarsın, ben kılmam.
- Sen
camiye gidersin, ben gitmem.
-
Ulan sen kimsin, bana hesap soruyorsun?
-
Zamanı geldiği zaman hesabını ben vereceğim!
-
Neyse, …
-
-
Türkiye’de cüzdana göre iş yapıldığı müddetçe bu durum
değişmeyecektir.
-
Laiklik ilkesinin temel amacı, toplumda inanç ve ibadet
özgürlüğünü tesis etmektir.
-
-
Velev ki aldım…
-
Velev ki sattım…
-
Velev ki duymadım…
-
Velev ki görmedim…
-
Velev ki kabul ettim (yedim demeyelim ağır gelebilir )
-
Sözün özü velev ki diye, diye...
-
Adaletsizlik Kazıklama Partisi ile yola
devam
*
30
Ağustos zafer bayramınız
kutlu olsun.
-
Vatan yabancı boyunduruğundan kurtuldu mu acaba?
- AKP
ve temsil ettiği zihniyet vatanı karış, karış –parsel,
parsel pazarlıyor.
-
Adında Milliyetçi Hareketi taşıyan Parti vatan satılırken
seyirci kalmakla yetinmiyor, pazarlamada yardımcı oluyor.
Helal olsun size koçlar…
- Din
üzerinden, milliyetçilik üzerinden eloğluna hizmet. Bu vatan
için kanını döken geçmişten günümüze tüm şehitlerimizin
kemiklerini sızlatan bir durum.
-
Yazık, çok yazık!
*
Dört torba kömür Müslüman’ı…
Son 14 - 15 saatte içersinde
İnternette tesadüfen rastladığım bir videoyu takdirlerinize
sunmak istiyorum. Sansürlenebilir kaygısıyla acilen izlenmesi
tavsiye ediliyor. Site sahibine ulaşamadığım için buradan
seslenmek istiyorum:
İçin rahat olsun arkadaş,
videoyu gereken işlemleri yaptıktan sonra kendi Server’ıma
indirdim. Yani buradan kolay, kolay sansürlenemez.
Konuşan Ergenekon tutuklusu Paşa.
Ancak paşam keşke bu hassas
konularda biraz daha dikkatli konuşsaydın daha iyi olurdu diye
düşünüyorum. İster Ermeni, Rum veya Kürt, Türk olsun bizler bu
toprakların evladıyız. Kamuoyunun bir kısmına yönelik olsa da,
Müslüman hakkında söylediğiniz sözleri insanlarımız kendi
üzerlerine çekebilir. Keşke bunlara daha duyarlı konuşsaydınız…
İzle
***
31.08.2008
İçkini
kap gel
-
Mübarek ayda böyle bir şey yazacağım aklımdan geçmezdi. Oruç
tutamıyorum!
-
1989 yılında bir trafik kazasında eşim ve oğlumun yanı sıra
sağlığımı da yitirdim. Ama oruç tutana son derece büyük bir
saygım var…
“Hayat tarzıma müdahale etmenize iznin vermeyeceğim…”
diyen sevgili Moda sakinlerini destekliyorum. Allah nasip ederse
bu ayın içersinde Türkiye’deyim ve şundan emin olabilirsiniz bir
Cuma akşamı bende şişemle Moda iskelesinde olacağım.
-
Velev ki içki simge olsun diyerek sizleri de desteğe
çağırıyorum!
- Bu
zihniyete dur demenin zamanı geldi de geçiyor…
***
01.09.2008
Siz çağrı yapmamış olabilirsiniz.
İnanırım yürek işidir!?
Biliyor musunuz din duyguları aşk
duygularına benzer. O kadar derinlerden gelir ki bu duyguya
mantık ile karşılık vermeniz mümkün değildir. Deli gibi seven
bir insana oğlum bu kız şu, bu diye mantık açıklamaları yapın
bakayım âşık olan genç bundan etkilenecek mi. Bilirsiniz
hepimizin başından geçmiştir bu tür olaylar. Ya bırakacaksın
zaman her şeyin ilacıdır diyerek, ya da kaba kuvvet kullanarak
aklını başına getireceksin.
*
Müslüman’san yaşamasını, yaşatmasını bileceksin
Rasûlullah (s.a.v) bir gün
dostlarına kıyametten bahsetmişti. Onlar da çok duygulanıp
ağladılar. Sonra içlerinden on kişi Osman Bin Maz’ûn’un evinde
toplandı. Aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali de vardı.
-
Yaptıkları istişáre neticesinde, bundan böyle dünyadan el
etek çekmeye, gündüzleri oruçla, gecelerini de sabaha kadar
ibádetle geçirmeye, et yememeye, kadınlara yaklaşmamaya,
güzel koku sürünmemeye ve yeryüzünde gezip dolaşmamaya karar
verdiler. Bu haber Peygamber Efendimiz’e ulaşınca, kalkıp
Osman Bin Maz’ûn’un evine gitti fakat kendisini evde
bulamadı. Hanımına, Osman ve arkadaşlarının kendisine
gelmeleri için haber bıraktı. Onlar da Peygamber
Efendimiz’in huzuruna çıktılar. Efendimiz, karar aldıkları
hususları kendilerine sayarak:
- "Bu konularda ortak karar almışsınız, öyle mi?" dedi
Onlar:
- "Evet ey Allah’ın Resulü bizim böyle bir karar almakta
hayırdan başka bir gayemiz yoktur" dediler. Bunun üzerine
Efendimiz (s.a.v):
-"Şüphesiz ki ben bunlara emrolunmuş değilim. Bu doğru
değil. Elbette sizin üzerinizde nefislerinizin hakkı vardır.
Bazen oruç tutun, bazen tutmayın. Gece hem ibadet edin hem
uyuyun. Ben hem ibádet ederim hem de uyurum. Oruç tuttuğum
günlerde olur. Tutmadığım günlerde. Et yediğim gibi
hanımlarımla beraber olurum. Kim benim Sünnet’imden yüz
çevirirse benden değildir" (Vahidi, s. 207-208; Ali el-Kárî,
el-Mirkát, , 182-183)
Peygamberimiz Sahabeyi hayatın içine çekecektir bu tavrıyla.
Hz. Ebû Bekir, dini yaşama husûsunda büyük bir azim ve
gayrete sahipti. Bazı arkadaşlarıyla, Allah Rasûlü (s.a.v)
gibi olmadıkları gerekçesiyle daha fazla ibadet etmeleri
gerektiğini düşünmüşlerdi. Ancak peygamberimiz ruhbanlığa
müsaade etmeyerek, ashábından kendi Sünnet’ini takip
etmelerini istedi.
-
Nihat Hatipoğlu
*
İnsanların
içinde öylesi vardır ki herhangi bir bilgisi, rehberi veya
aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışmaya kalkar.
(Hacc 22/8)
***
02.09.2008
Made in Germany
Deniz seviyesinden 600 m yüksekte
yaşıyorum. Dört tarafım yem yeşil, çok havadar ve sakin bir yer.
Kışı 14 gün kadar sürüyor ama bu 14 gün 3 aya bedel. Evimden
şehre 10 Km. Dağ yolu! Yaklaşık 3-4 aydan beri hummalı bir
çalışma var bu yolda…
Amaç dağda biriken yağmur ve kar
suyunu aşağıya indirmek!?
İster inanın, ister inanmayın
zamanında dökülmüş olan asfalt kalınlığı yarım metre yani 50 cm
civarında. Çakıl makıl hariç, sırf bildiğin o kapkara ziftten
bahis ediyorum. Pardon, Türkiye’de ortalama asfalt kalınlığı ne
kadardı? Bu arada su ve alınan önlemlere hiç değinmemeyi
yeğliyorum.
Yazılarımı takip edenlere ve link
verenlere buradan teşekkür etmek istiyorum. Bugün itibariyle
1821 siteden link alıyorum. Buda düşünce ve kaygılarımla yalnız
olmadığımı gösteriyor. Bazı tepkilerden şu izlenimi ediniyorum:
CHP, MHP ve AKP’yi hatta
Atatürkçü Düşünce Derneğine kadar varan eleştirel bir tutumum
varmış!
Doğru, amacım zaten eleştirerek
düşünmeye teşvik etmek. Bir iş yapılıyorsa o işin mümkün mertebe
doğru yapılmasından yanayım.
- Ben
her şeyi doğru mu yapıyorum?
-
Hayır!
- Her
şeyden önce insanız ve insan olarak hatta yapmamız doğaldır
diye düşünüyorum önemli olan yapılan hatalardan ders
çıkarabilmektir.
Geçelim…
Deniz Baykal darbe çağrısı
yapıyor mu, yapmıyor mu bilmem.
Deniz Baykal demokratik teamüller
içersinde baş edemediği rakiplerini asker yoluyla dize getirmek
istiyormuş ama bunu bu şekilde söyleyemiyormuş muş, bak sen…
O Genelkurmaydan beklentilerini
söyleyemiyorsa ben söyleyeyim:
-
Türk Silahlı Kuvvetleri bağımsız, laik, demokratik, sosyal
hukuk devletinin teminatıdır.
-
Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyetinde güvenilen ve
sayılan kurumlar arasındadır.
- Ne
yazık ki Türkiye Cumhuriyetinde Türk Silahlı Kuvvetleri
kadar güven veren başka bir kurum yoktur!!!
Durum böyleyken Türk Silahlı
Kuvvetlerinden beklenen – hiç kimsenin, hiç bir şekilde yanlış
anlamasına meydan vermeyecek bir şekilde – tutumunu
bildirmesidir. TSK bunu yapıyor. Ama gerekli olduğu kadar sert
bir ifadeyle değil. Müsaadenizle ifademi biraz daha açıklayayım:
Türk Silahlı Kuvvetleri açık
seçik bir şekilde bu gidiş hata dur demelidir. Bunu ile darbe
yaparak, iktidardaki zihniyeti devirerek yapması gerekmiyor!
Asker konuştu mu halk canla başla
dinler. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu gücü küçümsenmemeli.
Sanırım Atatürkçü kimliğimle
tanınıyorum. Mustafa Kemal askerin siyasetten belirleyici
olmasını hiç bir zaman istememiş ve gereken tüm adımları
atmıştır. Ancak Türkiye’de genel anlamda örgütlenme, sivil bir
yapılanma yok denecek kadar azdır. Siyasal partilerin durumu
ortada, söze gerek yok. Olmayan
kurumların yerini ancak ve ancak Türk Silahlı Kuvvetleri
doldurabilmektedir. Meydanı boş bırakırsan böyle…
***
03.09.2008
-
Nerde kalmıştık?
-
Meydan boş kalırsa da…
-
-
Evet, hodri meydan dendi, “erler” meydana çıktı…
- Er
meydanı boş!
-
Muhalifi olmayan erin pehlivanlığı böyle olur!
Gelin sizinle bir kaç yüz yıl gerilere giderek Rusya’ya bir göz
atalım. Hani “rahatsız ederlerse, rahatsız ederiz” diyen
“yiğitler” vardı ya, meydan okuyup gösteriş yapan sonra da geri
adım atan “bizim” pehlivanlar…
-
Rusya’nın çağdaşlık yolunda yükselişi I. Petro (1672 – 1725)
ile başlamış, II Katerina (1729 – 1796) ile doruk noktasına
ermiştir. I. Petro iletişim, ulaşım ve eğitimin çağdaşlık
yolunda vazgeçilmez unsurlar olduğunun bilincindeydi. Vizyon
ve misyon sahibi bir lider (çar) olarak yönlendirdiği ülkesi
umutlarını boşa çıkarmamıştır.
-
Trans Sibirya demiryolu (1891 – 1916) ekonomik acıdan
Rusya’ya çağ atlatmıştır (9000 Km’nin üzerinde ülkeyi boydan
boya geçen bir demiryolu). Ruslar özellikle II Katerina
zamanında topraklarına, toprak katarken Osmanlı kendisi
kara, ruhu kara, zihni kara yöneticileri sayesinde
(günümüzde durum farklı değildir) gerileme yolundadır.
Kılavuzu cemaat kültürü olan Türkiye Cumhuriyetinin vay
haline…
Sözü fazla uzatmadan asıl konuya
gelelim;
***
04.09.2008
Azim ve kararlılık…
Belki başlığın konu ile ne ilgisi olduğunu anlamamışsınızdır.
Var, biraz sabır edin konuyu bağlayacağım. Bilirsiniz Almanlar
I. ve II. Dünya savaşının baş aktörlerinden. Savaştan sonra
müttefikler Alman mallarının kendi ve dünya piyasalarında
satışını önlemek için Alman hükümetini ve sanayisini üretirleri
malların üzerine “made in Germany” damgası vurmaya
zorlamıştır. Amaç Almanların ekonomik gücünü kırmak ve
aşağılamaktı. Almanların beyin gücü fevkalade olmakla birlikte
zamanın en iyi bilim adamlarını da yetiştiriyorlardı. Sanayi ve
teknolojik gelişmelerin odağı olan Almanya’yı mümkün mertebe
geriletmek ve kendi insanlarına “bu Alman mallıdır, alma…”
demekti. Almanlar amacı beli olan bu uygulamayı kararlılık, azim
ve kalite ile kendi lehlerine çevirmeyi bilmişlerdir. Kısa
sürede aleyhlerinde olan “made in Germany” damgası,
kalitenin ve dayanıklılığın simgesi olup çıkmıştı. Yaklaşık 20
seneden beri Alman mallarının eski kalitesi kalmamıştır.
Üniversitelerinde yetişen akademisyenlerinde de “o” eski
kaliteyi bulmak pek mümkün değildir. Buna rağmen hala Dünya
piyasalarında “made in Germany” dedin mi belirli bir
imaja sahipler. Alman hayranı değilim ama bu insanların içinde
yetiştim. Kendi tarihimi, dilimi ve kültürümü bildiğim kadar
onlarınkini de biliyorum. Şu bir gerçek ki Almanların bilim,
sanat ve dünya edebiyatına katkıları küçümsenemez.
Osmanlı ile her Türk evladı gibi
bende gurur duyuyorum. Ancak ben Osmanlıdan bahis etimi Kanuni
Sultan Süleyman’a kadar olan dönemi kast ederim. Sakın yanlış
anlamayın, canlı - cansız her türlü varlığın geçirdiği doğal bir
süreç vardır.
- -
Doğmak
- -
Büyümek
- -
Var olmak
- -
Gerilemek
- -
Yok olmak
-
-
Osmanlı da elbet bir gün gerileyip yok olacaktı. Beni
kızdıran gerileme nedenleridir!
-
Yukarıda cemaat kültüründen bahis etmiştim. Cemaat,
dilencilik ve lütuf kültürü Osmanlıdan kalan miraslar
arasındadır.
Devam edecek…
***
Kalbim
-
Sizlerden özür diliyorum…
- Bu
günlerde kalbim gene sorun yaratmaya başladı!
-
Lütfen sağlığınıza dikkat edin. İnsanoğluna özgüdür
kaybedince değer bilmek.
-
1989’dan bu yana hep aynı sorunları yaşıyorum. Bir kaç gün
sürüyor…
-
Yazılarıma en kısa zamanda devam edeceğim.